- O, gayb âleminden ölüm istiyor, hayatım ölümümdedir deyip duruyordu. 2675
- موت را از غیب میکرد او کدی ** ان فی موتی حیاتی میزدی
- Ölümü, hayat gibi kabul etmede, helakine gönül vermedeydi.
- موت را چون زندگی قابل شده ** با هلاک جان خود یک دل شده
- Ali gibi kılıçla hançer, ona reyhan kesilmiş, nerkisle nesrin, canına düşman olmuştu.
- سیف و خنجر چون علی ریحان او ** نرگس و نسرین عدوی جان او
- Açıklıktan da ileri, gizlilikten de ileri bir duyulmamış ses geldi: Yürü, ovayı bırak, şehire git!
- بانگ آمد رو ز صحرا سوی شهر ** بانگ طرفه از ورای سر و جهر
- Dedi ki: Ey kıldan kıla bütün gizliliklerimi bilen Tanrı, şehirde ne yapayım? Söyle.
- گفت ای دانای رازم مو به مو ** چه کنم در شهر از خدمت بگو
- Tanrı dedi ki: Nefsini alçaltma için Abbas-ı Debs gibi rüsvay ol, dilen. 2680
- گفت خدمت آنک بهر ذل نفس ** خویش را سازی تو چون عباس دبس
- Bir müddet zenginlerden para topla, yoksullara dağıt.
- مدتی از اغنیا زر میستان ** پس به درویشان مسکین میرسان
- Bir müddet hizmetin budur. Şeyh, baş üstüne ey canımın sığındığı Tann dedi.
- خدمتت اینست تا یک چند گاه ** گفت سمعا طاعة ای جانپناه
- Mahlûkatın Tanrısiyle o zahit arasında birçok sual cevap, birçok macera oldu.
- بس سال و بس جواب و ماجرا ** بد میان زاهد و رب الوری
- Öyle ki yerle gök bunlarla nurlandı. Bütün bu sözler, dillere destan oldu.
- که زمین و آسمان پر نور شد ** در مقالات آن همه مذکور شد