- Böyle bir Şeyh, sokak sokak dolaşan bir dilenci oldu. Aşk, pervasızca geldi, ne yapsın? Sakının aşktan!
- شد چنین شیخی گدای کو به کو ** عشق آمد لاابالی اتقوا
- Aşk, denizi bir çömlek gibi kaynatır. Aşk, dağı kum gibi ezer, eritir. 2735
- عشق جوشد بحر را مانند دیگ ** عشق ساید کوه را مانند ریگ
- Aşk, gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar. Aşk, sebepsiz yeryüzünü titretir.
- عشقبشکافد فلک را صد شکاف ** عشق لرزاند زمین را از گزاف
- Pak, aşk, Muhammed'le eşti. Tanrı aşk yüzünde ona "Sen olmasaydın..." dedi.
- با محمد بود عشق پاک جفت ** بهر عشق او را خدا لولاک گفت
- Hasılı o, aşktan tekti. Onun için Tanrı, onu pevgamberler içinden seçti.
- منتهی در عشق چون او بود فرد ** پس مر او را ز انبیا تخصیص کرد
- Sen, pak aşka mensup olmasaydın, sende aşk olmasaydı dedi, hiç gökleri var eder miydim?
- گر نبودی بهر عشق پاک را ** کی وجودی دادمی افلاک را
- Ben, aşkın yüceliğini anlayasın diye kadri yüce göğü yücelttim. 2740
- من بدان افراشتم چرخ سنی ** تا علو عشق را فهمی کنی
- Gökten daha başka faydalar da gelir. O yumurta gibidir. Bu, civciv gibi ona tabidir.
- منفعتهای دیگر آید ز چرخ ** آن چو بیضه تابع آید این چو فرخ
- Âşıkların horluğundan bir koku alasın diye toprağı tamamiyle hor ettim, ayaklar altına serdim.
- خاک را من خوار کردم یک سری ** تا ز خواری عاشقان بویی بری
- Aşkla bir yoksul nasıl değişir, anlaman için toprağa yeşillik ve tazelik verdim.
- خاک را دادیم سبزی و نوی ** تا ز تبدیل فقیر آگه شوی