English    Türkçe    فارسی   

5
2793-2802

  • Hasırın altından avucunu doldur, beli kırılmış, dilenciye sun.
  • پس ز زیر بوریا پر کن تو مشت  ** ده به دست سایل بشکسته پشت 
  • Bundan böyle ardı arası kesilmeyecek, sonu gelmeyecek olan ihsanımızdan ver. Değerli inci isteyenlere hemen bahşet.
  • بعد ازین از اجر نامومنون بده  ** هر که خواهد گوهر مکنون بده 
  • Yürü, "Tanrı eli, onların elleri üstündedir" sırrı sana verildi. Tanrı eli gibi sebepsiz, vesilesiz rızık saç. 2795
  • رو ید الله فوق ایدیهم تو باش  ** هم‌چو دست حق گزافی رزق پاش 
  • Borçluları borcundan kurtar. Alem döşemesini yağmur gibi yeşert.
  • وام داران را ز عهده وا رهان  ** هم‌چو باران سبز کن فرش جهان 
  • Bu yıl da işi buydu ancak. Din rabbinin kesesinden boyuna altın verirdi.
  • بود یک سال دگر کارش همین  ** که بدادی زر ز کیسه‌ی رب دین 
  • Kara toprak, elinde altın kesilirdi. Hâtemi Tay, onun safında âdeta bir yoksuldu.
  • زر شدی خاک سیه اندر کفش  ** حاتم طایی گدایی در صفش 
  • Şeyhin, isteyen kişi söylemeden içindekini bilmesi, borçluların ne kadar borcu olduğunu anlaması. Bu "Halkıma benim sıfatlarımla görün" hadîsi kutsinin nişanesidir.
  • دانستن شیخ ضمیر سایل را بی گفتن و دانستن قدر وام وام‌داران بی گفتن کی نشان آن باشد کی اخرج به صفاتی الی خلقی 
  • Yoksul, ihtiyacını söylemese de o bilir, ne kadar ihtiyacı varsa verirdi.
  • حاجت خود گر نگفتی آن فقیر  ** او بدادی و بدانستی ضمیر 
  • O beli bükülmüş yoksulun gönlünde ne varsa ne fazla, ne noksan, o kadar verirdi ona. 2800
  • آنچ در دل داشتی آن پشت‌خم  ** قدر آن دادی بدو نه بیش و کم 
  • Ona, ne bildin ki bu kadar istiyor, bunu nerden anladın? derlerdi.
  • پس بگفتندی چه دانستی که او  ** این قدر اندیشه دارد ای عمو 
  • Derdi ki: Gönül evi bomboş, cennet gibi nasıl ki orada da (cennette) fakr ve ihtiyâç yoktur âdeta.
  • او بگفتی خانه‌ی دل خلوتست  ** خالی از کدیه مثال جنتست