- Tilkiceğiz, eşeğin ciğeriyle yüreğini, fırsat bulup yedi.
- روبهک خورد آن جگربند و دلش ** آن زمان چون فرصتی شد حاصلش
- Aslan, su içip dönünce aradı, eşeğin ne ciğeri vardı, ne yüreği!
- شیر چون وا گشت از چشمه به خور ** جست در خر دل نه دل بد نه جگر
- Tilkiye ciğeri nerde, yüreği ne oldu? dedi. Canavar, hayvanın bu iki uzvunu pek sever.
- گفت روبه را جگر کو دل چه شد ** که نباشد جانور را زین دو بد
- Tilki dedi ki: Onda yürek, yahut ciğer olsaydı hiçbir kere daha buraya gelir miydi? 2875
- گفت گر بودی ورا دل یا جگر ** کی بدینجا آمدی بار دگر
- O kıyameti görmüş, o dağdan düşmeyi seyretmiş, o korkuyu tatmış, güçlükle kaçmıştı.
- آن قیامت دیده بود و رستخیز ** وآن ز کوه افتادن و هول و گریز
- Ciğeri, yahut yüreği olsaydı tekrar senin yanına gelir miydi?
- گر جگر بودی ورا یا دل بدی ** بار دیگر کی بر تو آمدی
- Bir gönülde gönül nuru olmadı mı o gönül, gönül değildir. Bir bedende ruh yoksa o beden, topraktan ibarettir.
- چون نباشد نور دل دل نیست آن ** چون نباشد روح جز گل نیست آن
- Bir kandilde can nuru yoksa sidikten, pislikten İbarettir. O sırçaya kandil deme artık.
- آن زجاجی کو ندارد نور جان ** بول و قارورهست قندیلش مخوان
- O sırça, o kap, halkın yapısıdır ama kandilin nuru, ululuk ıssı Tanrı'nın ihsanıdır. 2880
- نور مصباحست داد ذوالجلال ** صنعت خلقست آن شیشه و سفال
- Hâsılı sayı ve çokluk kaplardadır, alevlerdeyse ancak birlik vardır.
- لاجرم در ظرف باشد اعتداد ** در لهبها نبود الا اتحاد