- Birisi ağacın tepesine çıkmış, hırsızcasına şiddetle ağacı silkiyor, meyvalarını döküyordu.
- آن یکی میرفت بالای درخت ** میفشاند آن میوه را دزدانه سخت
- Bağ sahibi gelip a alçak dedi, Tanrı'dan utanmıyor musun? Bu yaptığın ne?
- صاحب باغ آمد و گفت ای دنی ** از خدا شرمیت کو چه میکنی
- Hırsız dedi ki: Tanrı bağından Tanrı kulu, Tanrı'nın ihsan ettiği hurmayı yerse,
- گفت از باغ خدا بندهی خدا ** گر خورد خرما که حق کردش عطا
- Âdice ne kınıyorsun, gani Tanrı'nın ihsanını neden kıskanıyorsun? 3080
- عامیانه چه ملامت میکنی ** بخل بر خوان خداوند غنی
- Bağ sahibi, hizmetçisine Aybek, dedi, getir o ipi de şu adama cevap vereyim.
- گفت ای ایبک بیاور آن رسن ** تا بگویم من جواب بوالحسن
- İp gelince hırsızı ağaca bir güzelce bağladı. Arkasına, ayaklarına vurarak onu adamakıllı dövmeye başladı.
- پس ببستش سخت آن دم بر درخت ** میزد او بر پشت و ساقش چوب سخت
- Hırsız, yahu dedi, Tanrı'dan utan, bu suçsuz günahsız kulu öldürüyorsun.
- گفت آخر از خدا شرمی بدار ** میکشی این بیگنه را زار زار
- Bağcı dedi ki: Tanrının kulu, başka bir kulunu Tanrı sopasiyle güzelce dövüyor.
- گفت از چوب خدا این بندهاش ** میزند بر پشت دیگر بنده خوش
- Sopa da Tanrının, arka da, yan da. Ben, ancak onun kulu ve buyruğunun aletiyim. 3085
- چوب حق و پشت و پهلو آن او ** من غلام و آلت فرمان او
- Hırsız, cebirden tövbe ettim, ihtiyar vardır, vardır, var dedi.
- گفت توبه کردم از جبر ای عیار ** اختیارست اختیارست اختیار