- İp gelince hırsızı ağaca bir güzelce bağladı. Arkasına, ayaklarına vurarak onu adamakıllı dövmeye başladı.
- پس ببستش سخت آن دم بر درخت ** میزد او بر پشت و ساقش چوب سخت
- Hırsız, yahu dedi, Tanrı'dan utan, bu suçsuz günahsız kulu öldürüyorsun.
- گفت آخر از خدا شرمی بدار ** میکشی این بیگنه را زار زار
- Bağcı dedi ki: Tanrının kulu, başka bir kulunu Tanrı sopasiyle güzelce dövüyor.
- گفت از چوب خدا این بندهاش ** میزند بر پشت دیگر بنده خوش
- Sopa da Tanrının, arka da, yan da. Ben, ancak onun kulu ve buyruğunun aletiyim. 3085
- چوب حق و پشت و پهلو آن او ** من غلام و آلت فرمان او
- Hırsız, cebirden tövbe ettim, ihtiyar vardır, vardır, var dedi.
- گفت توبه کردم از جبر ای عیار ** اختیارست اختیارست اختیار
- Kutlardaki ihtiyarları, onun ihtiyarı var etti. Onun ihtiyarı bir atlıdır, bizim ihtiyarımıza binmiş-
- اختیارات اختیارش هست کرد ** اختیارش چون سواری زیر گرد
- Tanrı ihtiyarı, bizim ihtiyarımızı meydana getirmiştir. Emir, ancak ihtiyara dayanır.
- اختیارش اختیار ما کند ** امر شد بر اختیاری مستند
- Her mahlûkun, ihtiyarsız gibi görünen muktedir bir hâkimi vardır ki,
- حاکمی بر صورت بیاختیار ** هست هر مخلوق را در اقتدار
- Onu ihtiyarsız bir surette çekip avlar. Zeydin kulağını tutup bir yana çeker. 3090
- تا کشد بیاختیاری صید را ** تا برد بگرفته گوش او زید را
- Fakat ihtiyacı olmıyan Tanrı, hiçbir aleti olmaksızın, o kulun ihtiyarını, kendisine kement yapar.
- لیک بی هیچ آلتی صنع صمد ** اختیارش را کمند او کند