- Sopa da Tanrının, arka da, yan da. Ben, ancak onun kulu ve buyruğunun aletiyim. 3085
- چوب حق و پشت و پهلو آن او ** من غلام و آلت فرمان او
- Hırsız, cebirden tövbe ettim, ihtiyar vardır, vardır, var dedi.
- گفت توبه کردم از جبر ای عیار ** اختیارست اختیارست اختیار
- Kutlardaki ihtiyarları, onun ihtiyarı var etti. Onun ihtiyarı bir atlıdır, bizim ihtiyarımıza binmiş-
- اختیارات اختیارش هست کرد ** اختیارش چون سواری زیر گرد
- Tanrı ihtiyarı, bizim ihtiyarımızı meydana getirmiştir. Emir, ancak ihtiyara dayanır.
- اختیارش اختیار ما کند ** امر شد بر اختیاری مستند
- Her mahlûkun, ihtiyarsız gibi görünen muktedir bir hâkimi vardır ki,
- حاکمی بر صورت بیاختیار ** هست هر مخلوق را در اقتدار
- Onu ihtiyarsız bir surette çekip avlar. Zeydin kulağını tutup bir yana çeker. 3090
- تا کشد بیاختیاری صید را ** تا برد بگرفته گوش او زید را
- Fakat ihtiyacı olmıyan Tanrı, hiçbir aleti olmaksızın, o kulun ihtiyarını, kendisine kement yapar.
- لیک بی هیچ آلتی صنع صمد ** اختیارش را کمند او کند
- Zeydi, kendi ihtiyarı, bağlar.Tanrı da köpeksiz, tuzaksız onu avlar.
- اختیارش زید را قدیش کند ** بیسگ و بیدام حق صیدش کند
- O dülger tahtaya hâkimdir, o ressam güzelliğe hâkim.
- آن دروگر حاکم چوبی بود ** وآن مصور حاکم خوبی بود
- Demirci, demire hâkimdir, mimar, alete hâkim.
- هست آهنگر بر آهن قیمی ** هست بنا هم بر آلت حاکمی