- Sırtında atlas bir elbise, belinde altın bir kemer vardı. Köle giderken yoksul, yüzünü gökyüzüne kaldırdı da dedi ki:
- جامهی اطلس کمر زرین روان ** روی کردی سوی قبلهی آسمان
- Tanrı, kula bakmayı neden bu ihsan sahibi efendiden öğrenmezsin?
- کای خدا زین خواجهی صاحب منن ** چون نیاموزی تو بنده داشتن
- Ey Tanrı, kula bakmayı bu uludan, padişahımızın, seçtiği bu yüce kişiden öğren bari.
- بنده پروردن بیاموز ای خدا ** زین رئیس و اختیار شاه ما
- Yoksul muhtaçtı, çıplaktı, hiçbir şeyi yoktu. Kışın soğuktan tirtir titriyordu.
- بود محتاج و برهنه و بینوا ** در زمستان لرز لرزان از هوا
- O kendinden haberi olmıyan adam, bu yüzden böyle bir cürette bulundu. 3170
- انبساطی کرد آن از خود بری ** جراتی بنمود او از لمتری
- Tanrı'nın binlerce ihsanına, onun nedimi olduğuna, onu bilenler arasına katıldığına güveni vardı.
- اعتمادش بر هزاران موهبت ** که ندیم حق شد اهل معرفت
- Padişahın nedimi bir küstahlıkta bulunursa bu-hareketi, kendine senet yapma.
- گر ندیم شاه گستاخی کند ** تو مکن آنک نداری آن سند
- Tanrı,bel verdi. Elbette bel, kemerden iyidir. Fakat taç veren adam, baş da verebilir mi?
- حق میان داد و میان به از کمر ** گر کسی تاجی دهد او داد سر
- Sonunda bir gün padişah, o efendiyi (Amid'i) bir suç altına aldı, elini ayağını bağlattı.
- تا یکی روزی که شاه آن خواجه را ** متهم کرد و ببستش دست و پا
- Efendinizin definesi nerede? Gösterin diye kölelere işkence etmeye başladı. 3175
- آن غلامان را شکنجه مینمود ** که دفینهی خواجه بنمایید زود