- Sen, paramparça hırkaya az bak. Anlaşılmasın diye altının da yüzünü karartırlar.
- تو بدلق پارهپاره کم نگر ** که سیه کردند از بیرون زر
- Lâal, görünüşte buğulu görünür ama kötü göz,onu beğenmesin diyedir bu. 3450
- از برای چشم بد مردود شد ** وز برون آن لعل دودآلود شد
- Hazine ve mücevherat, ev içinde olur mu hiç? hazineler, daima yıkık yerlerdedir.
- گنج و گوهر کی میان خانههاست ** گنجها پیوسته در ویرانههاست
- Adem'in hazinesi de yıkık yere gömülmüştü de bu yüzden o melun Şeytan’ın gözü,onu görmedi.
- گنج آدم چون بویران بد دفین ** گشت طینش چشمبند آن لعین
- O, toprağa hor baktı. Fakat can, ona bu toprak, sana bir set olmuştur demedeydi.
- او نظر میکرد در طین سست سست ** جان همیگفتش که طینم سد تست
- Köle, iki testi alıp yola düştü. Derhal keşişlerin manastırına vardı.
- دو سبو بستد غلام و خوش دوید ** در زمان در دیر رهبانان رسید
- Altını verip o altın gibi şarabı aldı. Taşı verip karşılığında gevheri satın aldı. 3455
- زر بداد و بادهی چون زر خرید ** سنگ داد و در عوض گوهر خرید
- O şarabi ki padişahların başına sıçrar da sakinin başına altın taç koyarlar.
- بادهای که آن بر سر شاهان جهد ** تاج زر بر تارک ساقی نهد
- O şarabi ki fitneler, kargaşalıklar çıkarır, kullarla padişahları birbirine katar.
- فتنهها و شورها انگیخته ** بندگان و خسروان آمیخته
- O şarabi ki kemikleri eritir de tamamiyle can yapar, o zaman tahtayla taht bir olur.
- استخوانها رفته جمله جان شده ** تخت و تخته آن زمان یکسان شده