- O şarabi ki kemikleri eritir de tamamiyle can yapar, o zaman tahtayla taht bir olur.
- استخوانها رفته جمله جان شده ** تخت و تخته آن زمان یکسان شده
- Ayıkken kulla padişah suyla yağ gibidir ama sarhoşluk vaktinde tendeki cana dönerler.
- وقت هشیاری چو آب و روغنند ** وقت مستی همچو جان اندر تنند
- Heriseye benzerler, artık farkları kalmaz. Fakat bu makama varıp gark olmıyan bunu fark edemez. 3460
- چون هریسه گشته آنجا فرق نیست ** نیست فرقی کاندر آنجا غرق نیست
- İşte o köle, bu çeşit şarap almış, o adı sanı güzel beyin köşküne gitmekteydi.
- این چنین باده همیبرد آن غلام ** سوی قصر آن امیر نیکنام
- Yolda gamlar görmüş, beyni kuru, belâlara bürünmüş bir zahit, önüne çıkıverdi.
- پیشش آمد زاهدی غم دیدهای ** خشک مغزی در بلا پیچیدهای
- Zahidin bedeni, gönül ateşleriyle yanmış, evini Tanrı'dan başka her şeyden silip süpürmüştü.
- تن ز آتشهای دل بگداخته ** خانه از غیر خدا پرداخته
- Nice çaresiz mihnetlere uğramış, binlerce dağlar üstüne dağlar yakmıştı.
- گوشمال محنت بیزینهار ** داغها بر داغها چندین هزار
- Her an gönlü, savaşlara düşmü, gece gündüz riyazatlara sarılmıştı. 3465
- دیده هر ساعت دلش در اجتهاد ** روز و شب چفسیده او بر اجتهاد
- Yıllarca, aylarca kanlara batmış, topraklara bulanmıştı. Gece yarısı o köleyi görünce.
- سال و مه در خون و خاک آمیخته ** صبر و حلمش نیمشب بگریخته
- Dedi ki: Testilerdeki nedir? Köle şarap dedi. Zahit, kimin, kime götürüyorsun? diye sordu.
- گفت زاهد در سبوها چیست آن ** گفت باده گفت آن کیست آن