- O “Senin ahvaline baktım da gururlandım, halini geç gördüm” der.
- او همی گوید که از اشکال تو ** غره گشتم دیر دیدم حال تو
- Mum sönmüş, şarap bitmiş, sevgili de bizim eğri görüşümüzden utanmış, dalgalara batmış, gömülmüştür.
- شمع مرده باده رفته دلربا ** غوطه خورد از ننگ کژبینی ما
- Faydalar, ziyanın ve helakin ta kendisi olmuştur. Artık, körlükten Allahya şikayet et dur.
- ظلت الارباح خسرا مغرما ** نشتکی شکوی الی الله العمی
- Halbuki ne güzeldir inanılır müslüman, iman sahibi ve ibadet edip duran kardeşlerin ruhları.
- حبذا ارواح اخوان ثقات ** مسلمات مومنات قانتات
- Herkes bir yana yüz tutmuştur. O azizlerse hiç yanda olmayana yüz çevirmişlerdir. 350
- هر کسی رویی به سویی بردهاند ** وان عزیزان رو به بیسو کردهاند
- Her güvercin bir yana uçmuştur, bu güvercinse cihetsizlik tarafına!
- هر کبوتر میپرد در مذهبی ** وین کبوتر جانب بیجانبی
- Biz ne hava kuşlarıyız, ne ev kuşları. Bizim yemimiz yemsizlik yemidir.
- ما نه مرغان هوا نه خانگی ** دانهی ما دانهی بیدانگی
- Onun için rızkımız böyle bol bol gelmededir; çünkü, bizim elbise dikmemiz elbiseyi yırtmaktır!
- زان فراخ آمد چنین روزی ما ** که دریدن شد قبادوزی ما
- Fereciye önce fereci denmesinin sebebi
- سبب آنک فرجی را نام فرجی نهادند از اول
- Sofinin biri bir iç sıkıntısına uğradı, cüppesinin önünü yırttı, ondan sonra ferahladı.
- صوفیی بدرید جبه در حرج ** پیشش آمد بعد به دریدن فرج
- O yırtık cüppeye fereci (ferahlık) adını koydu. Bu lâkap, o kurtulmuş adamdan sonra yayıldı. 355
- کرد نام آن دریده فرجی ** این لقب شد فاش زان مرد نجی