- Hem zahit, hem ihtiyar. Bu halindeki şu zahitlik, onu kat kat zayıflatmış. Bu zahitlikten de bir feyze nail olamamış. 3520
- زهد و پیری ضعف بر ضعف آمده ** واندر آن زهدش گشادی ناشده
- Zahmetler çekmiş de sevgiliden bir hazine elde edememiş. İşler yapmış da bir pul kazanamamış.
- رنج دیده گنج نادیده ز یار ** کارها کرده ندیده مزد کار
- Ya o iş, onun harcı değilmiş, ya henüz mükâfat vakti gelmemiş.
- یا نبود آن کار او را خود گهر ** یا نیامد وقت پاداش از قدر
- Ya o çalışma, çıfıtça bir çalışma, yahut da mükâfata erişmesinin bir zamanı, bir saati var.
- یا که بود آن سعی چون سعی جهود ** یا جزا وابستهی میقات بود
- Ona bu dert, bu musibet yeter. Şu kanlı ovada kimsiz, kimsesiz kala kalmış.
- مر ورا درد و مصیبت این بس است ** که درین وادی پر خون بیکس است
- Gözleri ağrıklı, bir bucağa çekilip oturmuş, yüzünü ekşitmiş, suratını asmış. 3525
- چشم پر درد و نشسته او به کنج ** رو ترش کرده فرو افکنده لنج
- Ne bir göz hekimi var ki derdine yansın, ne onun aklı var ki bir göz ilâcı arayıp bulsun, gözüne çeksin.
- نه یکی کحال کو را غم خورد ** نیش عقلی که به کحلی پی برد
- Kendi zannına uymuş, çalışıp çabalamaya koyulmuş, işim, iyileşecek diye bir ümide kapılmış.
- اجتهادی میکند با حزر و ظن ** کار در بوکست تا نیکو شدن
- Halbuki onun tuttuğu yolla sevgilinin vuslatı arasında ne uzun bir mesafe var. Çünkü o, baş aramıyor, reis olmayı istiyor.
- زان رهش دورست تا دیدار دوست ** کو نجوید سر رئیسیش آرزوست
- Bir an, Tanrıyle, nasibim bu hesapta hep zahmet mi diye âdeta didişmede..
- ساعتی او با خدا اندر عتاب ** که نصیبم رنج آمد زین حساب