- Ona bu dert, bu musibet yeter. Şu kanlı ovada kimsiz, kimsesiz kala kalmış.
- مر ورا درد و مصیبت این بس است ** که درین وادی پر خون بیکس است
- Gözleri ağrıklı, bir bucağa çekilip oturmuş, yüzünü ekşitmiş, suratını asmış. 3525
- چشم پر درد و نشسته او به کنج ** رو ترش کرده فرو افکنده لنج
- Ne bir göz hekimi var ki derdine yansın, ne onun aklı var ki bir göz ilâcı arayıp bulsun, gözüne çeksin.
- نه یکی کحال کو را غم خورد ** نیش عقلی که به کحلی پی برد
- Kendi zannına uymuş, çalışıp çabalamaya koyulmuş, işim, iyileşecek diye bir ümide kapılmış.
- اجتهادی میکند با حزر و ظن ** کار در بوکست تا نیکو شدن
- Halbuki onun tuttuğu yolla sevgilinin vuslatı arasında ne uzun bir mesafe var. Çünkü o, baş aramıyor, reis olmayı istiyor.
- زان رهش دورست تا دیدار دوست ** کو نجوید سر رئیسیش آرزوست
- Bir an, Tanrıyle, nasibim bu hesapta hep zahmet mi diye âdeta didişmede..
- ساعتی او با خدا اندر عتاب ** که نصیبم رنج آمد زین حساب
- Bir an hep uçuyor, ele geçmiyor, bizim kolumuzu kanadımızı kırıyorsun diye bahtiyle kavga etmede. 3530
- ساعتی با بخت خود اندر جدال ** که همه پران و ما ببریده بال
- Kim, renge, kokuya mahpus kalırsa zahit olsa bile huyu iyi olmaz, dar canlıdır.
- هر که محبوس است اندر بو و رنگ ** گرچه در زهدست باشد خوش تنگ
- Bu daracık duraktan çıkmadıkça nasıl olur da ahlâkı düzelir, gönlü ferahlar?
- تا برون ناید ازین ننگین مناخ ** کی شود خویش خوش و صدرش فراخ
- Zahitlere, genişliğe çıkmadan yalnız bulundukları zaman bıçak ve ustura vermeye hiç gelmez.
- زاهدان را در خلا پیش از گشاد ** کارد و استره نشاید هیچ داد