- O çeşit adama kanlar gibi savaştan, kılıçtan uzak durmak gerek.
- آن چنان کس را بباید چون زنان ** دور بودن از مصاف و از سنان
- O da sofi, bu da. Yazık o sofiye! O, bir iğneyle ölmede, bu kılıçlara karşı durmada. 3805
- صوفیی آن صوفیی این اینت حیف ** آن ز سوزن کشته این را طعمه سیف
- Sureti sofidir ama canı yok. Bu çeşit sofiler öbür sofilerin de adını kötüye çıkarır.
- نقش صوفی باشد او را نیست جان ** صوفیان بدنام هم زین صوفیان
- Toprakla karılmış olan şu bedenin kapısına, duvarına Tanrı, gayretiyle yüzlerce sofi resmi yaptı.
- بر در و دیوار جسم گلسرشت ** حق ز غیرت نقش صد صوفی نبشت
- Büyüden o suretler oynasınlar da Musa'nın asâsı gizlensin dedi.
- تا ز سحر آن نقشها جنبان شود ** تا عصای موسوی پنهان شود
- Sopanın doğruluğu, suretleri yer, siler süpürür. Fakat Firavun'a mensup olan göz, tozla toprakla doludur.
- نقشها را میخورد صدق عصا ** چشم فرعونیست پر گرد و حصا
- Öbür sofi, harb safına, yaralanmak için yirmi kere girer. 3810
- صوفی دیگر میان صف حرب ** اندر آمد بیست بار از بهر ضرب
- Savaş zamanı müslümanlarla beraber kâfire saldırır, bir kere bile geri dönmez.
- با مسلمانان به کافر وقت کر ** وانگشت او با مسلمانان به فر
- Yaralanır, yarasını bağlar, tekrar saldırır, savaşır.
- زخم خورد و بست زخمی را که خورد ** بار دیگر حمله آورد و نبرد
- Beden, bir yarayla ölmez diye savaşta yirmi kere yaralanır.
- تا نمیرد تن به یک زخم از گزاف ** تا خورد او بیست زخم اندر مصاف