- Güzelliğinin haddi yok, söze sığmaz, anlatılmaz ki. işte resmi, şu kâğıtta, bir bak!
- در بیان ناید که حسنش بیحدست ** نقش او اینست که اندر کاغذست
- O ulu halife, kâğıttaki resmi görünce hayran oldu, elindeki kadeh düştü.
- نقش در کاغذ چو دید آن کیقباد ** خیره گشت و جام از دستش فتاد
- Derhal Musul'a büyük bir orduyla bir er gönderdi. 3835
- پهلوانی را فرستاد آن زمان ** سوی موصل با سپاه بس گران
- Eğer o ay parçasını sana teslim etmezse orasını tamamiyle yak yık.
- که اگر ندهد به تو آن ماه را ** برکن از بن آن در و درگاه را
- Verirse bir şey yapma, bırak, yalnız o ay parçasını getir de yeryüzündeyken ayı kucaklayayım dedi.
- ور دهد ترکش کن و مه را بیار ** تا کشم من بر زمین مه در کنار
- Er, binlerce Rüstem'le, davul ve bayraklarla yola düştü, Musul'a yollandı.
- پهلوان شد سوی موصل با حشم ** با هزاران رستم و طبل و علم
- Sayısız asker, şehri mahvetmek üzere tarlama çevresine üşüşen çekirgeler gibi oraya üşüştüler.
- چون ملخها بیعدد بر گرد کشت ** قاصد اهلاک اهل شهر گشت
- Savaş için her yana Kafdağı gibi mancınıklar kurdurdu. 3840
- هر نواحی منجنیقی از نبرد ** همچو کوه قاف او بر کار کرد
- Oklar yağmur gibi yağmada, mancınıklarla atılan taşlar gök gürler gibi gürlemeye, kılıçlar şimşek gibi çakmaya başlamıştı.
- زخم تیر و سنگهای منجنیق ** تیغها در گرد چون برق از بریق
- Savaş, tam bir hafta sürdü, kanlar döküldü. Taştan yapılma kale mum gibi eridi, yerle yeksan oldu.
- هفتهای کرد این چنین خونریز گرم ** برج سنگین سست شد چون موم نرم