- O yiğit er de kuyuyu yol sanmış, çorak yerden hoşlanmış, oraya tohum ekmeye kalkışmıştı. 3860
- پهلوان چه را چو ره پنداشته ** شورهاش خوش آمده حب کاشته
- O yatıp uyuyan, rüyada bir hayal görür, onunla buluşur, düşü azar.
- چون خیالی دید آن خفته به خواب ** جفت شد با آن و از وی رفت آب
- Uyanıp kendine gelince görür ki o oyunbazlık, uyanıkken olmamış.
- چون برفت آن خواب و شد بیدار زود ** دید که آن لعبت به بیداری نبود
- Vah der, beyhude yere erlik suyumu zayi ettim, o işveli hayalin işvesine kapıldım.
- گفت بر هیچ آب خود بردم دریغ ** عشوهی آن عشوهده خوردم دریغ
- O yiğit er de beden yiğidiydi, asıl erliği yoktu. O yüzden erlik tohumunu öyle bir kuma saçtı gitti.
- پهلوان تن بد آن مردی نداشت ** تخم مردی در چنان ریگی بکاشت
- Aşk bineği, yüzlerce gemi atmış, ölümden bile korkmam diye nara atmaktaydı. 3865
- مرکب عشقش دریده صد لگام ** نعره میزد لا ابالی بالحمام
- Aşk ve sevdada Halifeden pervam bile yok. Varlığımla ölümüm birdir bence diyordu.
- ایش ابالی بالخلیفه فیالهوی ** استوی عندی وجودی والتوی
- Fakat böyle ateşli ateşli ekmeye kalkışma. Bir iş eriyle danış.
- این چنین سوزان و گرم آخر مکار ** مشورت کن با یکی خاوندگار
- Fakat meşveret nerde, akıl nerde? Hırs seli, adama yıkık yerleri kazdırır, tırnaklarını uzatır.
- مشورت کو عقل کو سیلاب آز ** در خرابی کرد ناخنها دراز
- Bir güzele âşık olanın önünde de sed vardır, ardında da. öyle adam, artık önünü, ardını az görür.
- بین ایدی سد و سوی خلف سد ** پیش و پس کم بیند آن مفتون خد