- Ne güzeldir o din ovasının harmanı. Her harman oradan başak devşirir.
- حبذا آن خرمن صحرای دین ** که بود هر خرمن آن را دانهچین
- Ne alâdır gamsız, kedersiz ömür denizi. Yedi denizde ondan meydana gelmiş bir çiğ tanesidir.
- حبذا دریای عمر بیغمی ** که بود زو هفت دریا شبنمی
- Elest sakisi, şu aşağılık ve çorak yeryüzünde bir yudumcuk saçmıştır da, 390
- جرعهای چون ریخت ساقی الست ** بر سر این شوره خاک زیردست
- Toprak, o sebeple coşmuştur; biz de o yüzden coştuk. Allahm, pek isteksiz, pek tembel olduk, bir yudumcuk daha saç!
- جوش کرد آن خاک و ما زان جوششیم ** جرعهی دیگر که بس بیکوششیم
- Caizse yokluktan feryat ediyor, yokluğu anlatmaya çalışıyorum. Caiz değilse işte sustum.
- گر روا بد ناله کردم از عدم ** ور نبود این گفتنی نک تن زدم
- Bu, iki kat hırsı anlatmaydı ya... Halil’den öğren o hırs kazını kesmek gerek.
- این بیان بط حرص منثنیست ** از خلیل آموز که آن بط کشتنیست
- Kazada bundan başka daha bir çok hayır, şer var ama başka sözleri söyleyemem, vakit kalmaz diye ürküyorum.
- هست در بط غیر این بس خیر و شر ** ترسم از فوت سخنهای دگر
- Tavus kuşunun tabiatı ve İbrahim aleyhisselam’ın onu kesmesindeki sebep
- صفت طاوس و طبع او و سبب کشتن ابراهیم علیهالسلام او را
- Şimdi ad san için cilvelenip duran iki renkli tavusa geldik. 395
- آمدیم اکنون به طاوس دورنگ ** کو کند جلوه برای نام و ننگ
- Onun gayreti, sonucundan ve faydasından habersiz bir halde halkı, hayırla şerle avlamaktır.
- همت او صید خلق از خیر و شر ** وز نتیجه و فایدهی آن بیخبر
- Tuzak gibi av tutup durur. Tuzağın maksada ait ne bilgisi vardır?
- بیخبر چون دام میگیرد شکار ** دام را چه علم از مقصود کار