English    Türkçe    فارسی   

5
3925-3934

  • O ahmak Halife de bir zaman o güzel cariyeye kapıldı, onunla gönül eğledi işte. 3925
  • آن خلیفه گول هم یک چند نیز  ** ریش گاوی کرد خوش با آن کنیز 
  • Tut ki bütün doğuyu, batıyı zaptettin, her tarafın saltanatına sahip oldun. Mademki bu saltanat, kalmayacak, sen onu bir şimşek farzet, çaktı, söndü.
  • ملک را تو ملک غرب و شرق گیر  ** چون نمی‌ماند تو آن را برق گیر 
  • Ebedî kalmayacak mülkü, gönül, bir rüya bil!
  • مملکت کان می‌نماند جاودان  ** ای دلت خفته تو آن را خواب دان 
  • Cellat gibi boğazına yapışan debdebeyi, şan ve şöhreti ne yapacaksın ki?
  • تا چه خواهی کرد آن باد و بروت  ** که بگیرد هم‌چو جلادی گلوت 
  • Bil ki bu âlemde de bir emniyet bucağı vardır. Yalnız münafıkın sözünü az duy, çünkü o söz, zaten söz değildir.
  • هم درین عالم بدان که مامنیست  ** از منافق کم شنو کو گفت نیست 
  • Ahîreti inkâr edenlerin delilleri ve biz bu âlemden başka âlem görmüyoruz sözünden ibaret olan o delillerin zayıflığı
  • حجت منکران آخرت و بیان ضعف آن حجت زیرا حجت ایشان به دین باز می‌گردد کی غیر این نمی‌بینیم 
  • Ahireti inkâr edenin delili, her an ancak şudur: Eğer başka bir âlem olsaydı onu görürdük. 3930
  • حجتش اینست گوید هر دمی  ** گر بدی چیزی دگر هم دیدمی 
  • Bir çocuk, aklın eserlerini görmüyor diye akıllı adam, akla ait şeyleri nakletmez mi ki?
  • گر نبیند کودکی احوال عقل  ** عاقلی هرگز کند از عقل نقل 
  • Akıllı bir adam da aşk ahvalini görmezse aşkın kutlu ayı eksilmez ya!
  • ور نبیند عاقلی احوال عشق  ** کم نگردد ماه نیکوفال عشق 
  • Yusuf'un güzelliğini kardeşlerinin gözleri görmedi. Fakat Yakub'un gözünden gizli kalmadı ki.
  • حسن یوسف دیده‌ی اخوان ندید  ** از دل یعقوب کی شد ناپدید 
  • Musa'nın gözü, asayı bir sopadan ibaret gördü ama gayb gözü de onu bir yılan, bir kıyamet gördü.
  • مر عصا را چشم موسی چوب دید  ** چشم غیبی افعی و آشوب دید