English    Türkçe    فارسی   

5
3947-3956

  • Cariye, Halifenin gevşekliğini görünce kahkahalarla gülmtğe başladı.
  • زن بدید آن سستی او از شگفت  ** آمد اندر قهقهه خنده‌ش گرفت 
  • O erin, aslanı öldürüp geldiği halde hâlâ aletinin inmediğini hatırladı.
  • یادش آمد مردی آن پهلوان  ** که بکشت او شیر و اندامش چنان 
  • Kahkahası arttıkça arttı, uzadıkça uzadı. Kendini tutmaya çalışıyordu ama bir türlü dudaklarını kapatamıyordu ki.
  • غالب آمد خنده‌ی زن شد دراز  ** جهد می‌کرد و نمی‌شد لب فراز 
  • Esrara alışık olanlar gibi boyuna gülüyordu. Kahkaha, kârına da üstün gelmişti, ziyanına da. 3950
  • سخت می‌خندید هم‌چون بنگیان  ** غالب آمد خنده بر سود و زیان 
  • Ne düşündü, aklına ne getirdiyse fayda vermedi; aklına getirdiği şeyler de gülmesini artırıyordu. Sanki bir selin bendi, birden yıkılmıştı.
  • هرچه اندیشید خنده می‌فزود  ** هم‌چو بند سیل ناگاهان گشود 
  • Ağlayış, gülüş gönlün gamı, neşesi.. BU ki her birinin ayn bir madeni vardır.
  • گریه و خنده غم و شادی دل  ** هر یکی را معدنی دان مستقل 
  • Her birinin bir ayn mahzeni vardır ve o mahzenin anahtarı, kapalı kapılan açan Tanrı'nın elindedir.
  • هر یکی را مخزنی مفتاح آن  ** ای برادر در کف فتاح دان 
  • Bir türlü gülmesi dinmiyordu. Nihayet Halife alındı, huysuzlandı.
  • هیچ ساکن می‌نشد آن خنده زو  ** پس خلیفه طیره گشت و تندخو 
  • Hemencecik kılıcını kınından sıyırdı. Habis dedi, neden gülüyorsun? Söyle. 3955
  • زود شمشیر از غلافش بر کشید  ** گفت سر خنده واگو ای پلید 
  • Bu gülüşten gönlüme bir şüphe düştü. Hileye kalkışma, doğru söyle.
  • در دلم زین خنده ظنی اوفتاد  ** راستی گو عشوه نتوانیم داد