- Anma da o, benden utanmasın. Çünkü o, bir kötülükte bulundu ama yüz binlerce de iyilik etti.
- تا نگردد او ز رویم شرمسار ** کو یکی بد کرد و نیکی صد هزار
- Ben, onu defalarca sınadım, ona, senden de güzel kadınları emniyet ettim. 4015
- بارها من امتحانش کردهام ** خوبتر از تو بدو بسپردهام
- Hiç dokunmadı. Bu olan şey, benim yaptığımın cezası.
- در امانت یافتم او را تمام ** این قضایی بود هم از کردههام
- Bundan sonra o beyi huzuruna çağırdı. Âlemi: kahretmeyi düşünen hışmını yendi.
- پس به خود خواند آن امیر خویش را ** کشت در خود خشم قهراندیش را
- Ona kabul edilecek bir bahane buldu. Dedi ki: Ben bu cariyeden soğudum.
- کرد با او یک بهانهی دلپذیر ** که شدستم زین کنیزک من نفیر
- Sebebi de şu: Çocuğumun anası, bu cariyeyi kıskanmada, âdeta bir tencere gibi kaynayıp durmada, yüzlerce sıkıntılara uğradı.
- زان سبب کز غیرت و رشک کنیز ** مادر فرزند دارد صد ازیز
- Oğlumun anasıdır, onun nice hakları vardır. Böylece cevir ve cefalara lâyık değildir o. 4020
- مادر فرزند را بس حقهاست ** او نه درخورد چنین جور و جفاست
- Kıskançlığa başladı, kanlar yutmada. Bu cariye yüzünden pek şiddetli acılara düştü.
- رشک و غیرت میبرد خون میخورد ** زین کنیزک سخت تلخی میبرد
- Hâsılı bu cariyeyi birine vereceğim. Buna karar verdikten sonra azizim efendim, senden daha iyisini bulacak değilim ya.
- چون کسی را داد خواهم این کنیز ** پس ترا اولیترست این ای عزیز
- Sen onun için canınla oynadın. Artık onu senden başkasına vermek doğru değil.
- که تو جانبازی نمودی بهر او ** خوش نباشد دادن آن جز به تو