- Değer biçilmez böyle bir mücevherin zayi olmasını nasıl reva görebilirim?
- چون روا دارم که مثل این گهر ** که نیاید در بها گردد هدر
- Padişah vezirin sözünü takdir etti, ona bir elbise ihsan etti. O cömert ve er padişah, inciyi ondan aldı. 4040
- گفت شاباش و بدادش خلعتی ** گوهر از وی بستد آن شاه و فتی
- O cömert padişah, vezire giydiği elbiselerden başka daha ince ağır elbiseler verdi.
- کرد ایثار وزیر آن شاه جود ** هر لباس و حله کو پوشیده بود
- Onları bir müddet söze tuttu. Yeni şeylere, eski vakalara ait bahislerde bulundu.
- ساعتیشان کرد مشغول سخن ** از قضیه تازه و راز کهن
- Sonra mücevheri perdecinin eline verdi, bir isteklisi olsa dedi, ne değer acaba?
- بعد از آن دادش به دست حاجبی ** که چه ارزد این به پیش طالبی
- Perdeci, bu mücevher dedi, ülkenin yarısı değerinde. Tanrı, ülkeyi tehlikelerden korusun!
- گفت ارزد این به نیمهی مملکت ** کش نگهدارا خدا از مهلکت
- Padişah, kır bu mücevheri dedi. Perdeci, ey kılıcı güneş gibi parlayan padişahım, bunu kırıp ufalamak pek yazıktır, pek yazık! 4045
- گفت بشکن گفت ای خورشیدتیغ ** بس دریغست این شکستن را دریغ
- Değeri şöyle dursun, şu parlaklığa bak. Gündüzün nuru bile ona uymada!
- قیمتش بگذار بین تاب و لمع ** که شدست این نور روز او را تبع
- Bunu kırmaya nasıl elim varır? Nasıl olur da padişahın hazinesine düşman olurum? Dedi.
- دست کی جنبد مرا در کسر او ** که خزینهی شاه را باشم عدو
- Padişah, ona elbise verdi, gelirini artırdı. Onun aklını övmeye başladı.
- شاه خلعت داد ادرارش فزود ** پس دهان در مدح عقل او گشود