English    Türkçe    فارسی   

5
4069-4078

  • Ariftir, korkudan da kurtulmuştur, ürkmeden de. Tanrı kılıcı, o hay huyu kesmiş, ikiye bölmüştür.
  • عارفست و باز رست از خوف و بیم  ** های هو را کرد تیغ حق دو نیم 
  • Evvelce Tanrı'dan korkar, umardı. Korku yok oldu, o yalvarış meydana çıktı. 4070
  • بود او را بیم و اومید از خدا  ** خوف فانی شد عیان گشت آن رجا 
  • Eyaz da o değerli mücevheri kırınca beylerden yüzlerce feryat ve figan koptu.
  • چون شکست او گوهر خاص آن زمان  ** زان امیران خاست صد بانگ و فغان 
  • Bu ne korkusuzluk, Tanrı hakkı için bu nurlu mücevheri kıran kâfirdir dediler.
  • کین چه بی‌باکیست والله کافرست  ** هر که این پر نور گوهر را شکست 
  • O topluluğun hepsi de körlüklerinden Padişahın inci gibi olan buyruğunu kırmıştı.
  • وآن جماعت جمله از جهل و عما  ** در شکسته در امر شاه را 
  • Mücevherin değeriyle sevginin sonucu, gönüllerinden gizli kalmıştı.
  • قیمتی گوهر نتیجه‌ی مهر و ود  ** بر چنان خاطر چرا پوشیده شد 
  • Beylerin, neden bu mücevheri kırdın diye Eyaz'ı kınamaları, onun cevap vermesi
  • تشنیع زدن امرا بر ایاز کی چرا شکستش و جواب دادن ایاز ایشان را 
  • Eyaz dedi ki: Ey ünlü ulular, Padişahın buyruğu mu daha ileri, mücevher mi? 4075
  • گفت ایاز ای مهتران نامور  ** امر شه بهتر به قیمت یا گهر 
  • Sizce, Tanrı hakkı için söyleyin, Padişahın emri mi daha üstün, yoksa bu güzelim mücevher mi?
  • امر سلطان به بود پیش شما  ** یا که این نیکو گهر بهر خدا 
  • Ey mücevhere bakan, Padişaha aldırış bile etmeyen beyler, önünüzde gül var, ana cadde değil!
  • ای نظرتان بر گهر بر شاه نه  ** قبله‌تان غولست و جاده‌ی راه نه 
  • Ben gözümü Padişahtan ayırmam. Müşrik gibi taşa yüz tutmam.
  • من ز شه بر می‌نگردانم بصر  ** من چو مشرک روی نارم با حجر