- Huriler, merhametli bir halde birbirlerine işaret ederek bu sofiler, seferden döndüler.
- حوریان گشته مغمز مهربان ** کز سفر باز آمدند این صوفیان
- Güneş nuru gibi saf sofiler, bir müddet toprağa düştüler, pisliğe karıştılar.
- صوفیان صافیان چون نور خور ** مدتی افتاده بر خاک و قذر
- Fakat ayaklarında, üstlerinde başlarında hiçbir pislik olmaksızın tertemiz olarak güneşin nuru gibi yüce yüce güneş değirmisine geldiler.
- بیاثر پاک از قذر باز آمدند ** همچو نور خور سوی قرص بلند
- Yüce Tanrı, bu suçlular da başlarını duvarlara vurdular.
- این گروه مجرمان هم ای مجید ** جمله سرهاشان به دیواری رسید
- Kendi hatalarını, suçlarını anladılar. Padişahın oyununda mat oldular ama, 4190
- بر خطا و جرم خود واقف شدند ** گرچه مات کعبتین شه بدند
- Şimdi ah ederek ey lütfu, suçlulara yol gösteren Tanrı diye sana yüz tuttular.
- رو به تو کردند اکنون اهکنان ** ای که لطفت مجرمان را رهکنان
- Lütfet, yolda kirlenenleri tez af Fıratında, yıkanılacak kaynakta yıka, arıt.
- راه ده آلودگان را العجل ** در فرات عفو و عین مغتسل
- Arıt da uzun zamandır işlenegelen suçtan yıkansınlar, temizlerin safına katılıp namaz kılsınlar.
- تا که غسل آرند زان جرم دراز ** در صف پاکان روند اندر نماز
- Sayıdan dışarı olan o saflarda "Bizler saflarız" nuruna gark olsunlar.
- اندر آن صفها ز اندازه برون ** غرقگان نور نحن الصافون
- Söz, bu halin övüşüne gelince kalem de kırıldı, kâğıt da yırtıldı. 4195
- چون سخن در وصف این حالت رسید ** هم قلم بشکست و هم کاغذ درید