English    Türkçe    فارسی   

5
658-667

  • Güneş gibi nurlar saçan bir akıl lazım ki doğrudan başka bir suretle kılıç vurmasın.
  • عقل باید نورده چون آفتاب  ** تا زند تیغی که نبود جز صواب 
  • Parlak aklım ve iyi bir huyum yok, şu halde silahımı neden kuyuya atmayayım?
  • چون ندارم عقل تابان و صلاح  ** پس چرا در چاه نندازم سلاح 
  • Bu silah, bana düşman olacak. Onun için kılıçla kalkanı kuyuya atıyorum. 660
  • در چه اندازم کنون تیغ و مجن  ** کین سلاح خصم من خواهد شدن 
  • Ne kolumda kuvvet var, ne dayanacağım bir yer. Kılıcımı atmazsam düşmanım elimden alır onunla beni yaralar.
  • چون ندارم زور و یاری و سند  ** تیغم او بستاند و بر من زند 
  • Bu kötü huylu nefis, yüzünü örtmemekte. Ben de onun inadına yüzümü yırtmadayım.
  • رغم این نفس وقیحه‌خوی را  ** که نپوشد رو خراشم روی را 
  • Bu suretle şu yücelik, şu güzellik azalsın da tamamı ile bitince de ben vebale az düşeyim.
  • تا شود کم این جمال و این کمال  ** چون نماند رو کم افتم در وبال 
  • Yüzümü bu niyetle yırttığımdan suçum yok. Çünkü, bu yüzü yaralarla örtmek gerek.
  • چون بدین نیت خراشم بزه نیست  ** که به زخم این روی را پوشیدنیست 
  • Gönlüm, gizlenme huyuna sahip olsaydı yüzüm, günden güne parlar, güzelleşirdi. 665
  • گر دلم خوی ستیری داشتی  ** روی خوبم جز صفا نفراشتی 
  • Kuvvetim kudretim yok, iyiliğe de meyledemiyorum. Bunu gördüm, düşmanımı da gördüm, derhal silahımı kırdım.
  • چون ندیدم زور و فرهنگ و صلاح  ** خصم دیدم زود بشکستم سلاح 
  • Bu suretle de onun bana üstün olmamasına, hançerimin kendime vebal olmamasına gayret etmiş oldum.
  • تا نگردد تیغ من او را کمال  ** تا نگردد خنجرم بر من وبال