- Bu halle bir de varlık istiyor, onu anıyorsun ha. Halbuki sen, zenci gibi kara yüzlü olmakla neşelisin.
- با چنین حالت بقا خواهی و یاد ** همچو زنگی در سیهرویی تو شاد
- Zenci aslından öyle doğduğundan, aslından zenci olduğundan o kara renkten hoşlanır, rahattır.
- در سیاهی زنگی زان آسوده است ** کو ز زاد و اصل زنگی بوده است
- Fakat bir gün güzelleşse, güzel yüzlü bir hale gelse de sonra kararsa çaresini aramaya koyulur.
- آنک روزی شاهد و خوشرو بود ** گر سیهگردد تدارکجو بود
- Uçar kuş, yeryüzünde kalsa derde, eleme düşer, feryat etmeye başlar. 820
- مرغ پرنده چو ماند در زمین ** باشد اندر غصه و درد و حنین
- Fakat ev kuşu, yeryüzünde güzelce yürür, yem toplar, neşeli bir halde dönüp dolaşır.
- مرغ خانه بر زمین خوش میرود ** دانهچین و شاد و شاطر میدود
- Çünkü o aslında uçamaz, öbürü uçucudur.
- زآنک او از اصل بیپرواز بود ** وآن دگر پرنده و پرواز بود
- Peygamber aleyhisselam “üç kişiye acıyın : bir kavmin aşağı bir hale düşen yücesine, yoksullaşan zenginine, cahillere oyuncak olan bilginine” dedi
- قال النبی علیهالسلام ارحموا ثلاثا عزیز قوم ذل و غنی قوم افتقر و عالما یلعب به الجهال
- Peygamber, canım hakkı için dedi, yoksul düşen zengine,
- گفت پیغامبر که رحم آرید بر ** جان من کان غنیا فافتقر
- Hor hakir bir hale gelen yüceye, yahut da bilgisizlikle şöhret kazanan Mudar kabilesinin arasına düşmüş saf ve temiz alime acıyın.
- والذی کان عزیزا فاحتقر ** او صفیا عالما بین المضر
- Peygamber dedi ki: Taş ve dağ bile olsanız bu üç bölük halka merhamet edin. 825
- گفت پیغامبر که با این سه گروه ** رحم آرید ار ز سنگید و ز کوه
- Çünkü o, başlıkta bulunduktan sonra hor oldu. Öbürü, zenginken yoksul düştü, parasız kaldı.
- آنک او بعد از رئیسی خوار شد ** وآن توانگر هم که بیدینار شد