- Ahır, öküzlerle, eşeklerle doluydu. O herif de ceylanı, zalimler gibi bu ahıra hapsetti.
- آخری را پر ز گاوان و خران ** حبس آهو کرد چون استمگران
- Ceylan, ürkekliğinden her yana kaçmakta idi. Avcı, geceleyin eşeklere saman veriyordu. 835
- آهو از وحشت به هر سو میگریخت ** او به پیش آن خران شب کاه ریخت
- Her öküz, her eşek, açlığından samanı şeker gibi yiyor, şekerden de hoş buluyordu.
- از مجاعت و اشتها هر گاو و خر ** کاه را میخورد خوشتر از شکر
- Ceylan, gah bir yandan bir yana kaçıyor, gah tozdan, dumandan yüzünü çeviriyordu.
- گاه آهو میرمید از سو به سو ** گه ز دود و گرد که میتافت رو
- Kimi, zıddı ile bir araya koyarlarsa onu, ölüm azabına uğratmış olurlar.
- هرکرا با ضد خود بگذاشتند ** آن عقوبت را چو مرگ انگاشتند
- Süleyman da Hüthüt, gitmeye mecbur olduğuna dair kabul edilebilecek bir özür getirmezse,
- تا سلیمان گفت که آن هدهد اگر ** هجر را عذری نگوید معتبر
- Ya onu öldürürüm yahut da sayıya gelmez bir azaba uğratırım demişti. 840
- بکشمش یا خود دهم او را عذاب ** یک عذاب سخت بیرون از حساب
- Ey güvenilir kişi, düşün, o azap hangi azap? Kendi cinsinden olmayanlarla bir kafese kapatılmak!
- هان کدامست آن عذاب این معتمد ** در قفص بودن به غیر جنس خود
- Ey insan, bu kafeste azap içindesin. Can kuşun, seninle cins olmayanlara tutulmuş.
- زین بدن اندر عذابی ای بشر ** مرغ روحت بسته با جنسی دگر
- Ruh, doğan kuşudur, tabiatlarsa kuzgundur. Doğan kuşu, kuzgunlarla baykuşlardan yaralanır.
- روح بازست و طبایع زاغها ** دارد از زاغان و چغدان داغها