- Yolcuymuş, hastalıktan yıkık bir yerin bir bucağında kuruyup kalmış. 860
- ره گذر بود و بمانده از مرض ** در یکی گوشهی خرابه پر حرض
- Bir yıkık bucakta uyuyormuş. Onu görünce, çabuk dediler,
- خفته بود او در یکی کنجی خراب ** چون بدیدندش بگفتندش شتاب
- Kalk seni padişah istiyor. Senin yüzünden şehrimiz ölümden kurtulacak.
- خیز که سلطان ترا طالب شدست ** کز تو خواهد شهر ما از قتل رست
- Adam dedi ki: Ayağım olsaydı, yürümeye kudret bulsaydım gideceğim yere giderdim.
- گفت اگر پایم بدی یا مقدمی ** خود به راه خود به مقصد رفتمی
- Bu düşman yurdunda kalır mıydım hiç? Sevgililerin şehrine koşar giderdim.
- اندرین دشمنکده کی ماندمی ** سوی شهر دوستان میراندمی
- Ölü taşıyan bir salacayı getirip Ebubekir’i üstüne yatırdılar. 865
- تختهی مردهکشان بفراشتند ** وان ابوبکر مرا برداشتند
- Hamallara verip görsün diye Harzemşah’ın huzuruna götürdüler.
- سوی خوارمشاه حمالان کشان ** میکشیدندش که تا بیند نشان
- Bu cihan, Sebzvar’dır. Tanrı eri, burada zayi olur gider.
- سبزوارست این جهان و مرد حق ** اندرین جا ضایعست و ممتحق
- Harzemşah ulu Tanrıdır. Bu rezil kavimden gönül istemektedir.
- هست خوارمشاه یزدان جلیل ** دل همی خواهد ازین قوم رذیل
- Peygamber, “Tanrı, suretlerinize bakmaz, kalbe bakar. Kalp işlerinizi düzene koyun” demiştir.
- گفت لا ینظر الی تصویرکم ** فابتغوا ذا القلب فیتدبیر کم