- Tanrı, ben sana, bir gönül sahibinden bakarım. Secdene, altın vermene bakmam bile demektedir. 870
- من ز صاحبدل کنم در تو نظر ** نه به نقش سجده و ایثار زر
- Sen, gönlünü gönül sandın da gönül sahiplerini aramayı bıraktın.
- تو دل خود را چو دل پنداشتی ** جست و جوی اهل دل بگذاشتی
- Gönül öyle bir varlıktır ki bu yedi gök gibi yedi yüz tanesini oraya koysan kaybolur gider.
- دل که گر هفصد چو این هفت آسمان ** اندرو آید شود یاوه و نهان
- Bu çeşit gönül kırıklarına gönül deme. Sebzvar’da Ebubekir arama.
- این چنین دل ریزهها را دل مگو ** سبزوار اندر ابوبکری بجو
- Gönül sahibi, altı yüzlü aynadır. Tanrı, altı cihette de o aynadan nazar eder durur.
- صاحب دل آینهی ششرو شود ** حق ازو در شش جهت ناظر بود
- Altı cihette bulunan, bu cihetlerden kurtulamayan kişiye Tanrı, o gönül sahibi vasıta olamadıkça nazar etmez. 875
- هر که اندر شش جهت دارد مقر ** نکندش بیواسطهی او حق نظر
- Birisini reddederse onun için eder. Kabul ederse yine şefaatçi odur.
- گر کند رد از برای او کند ** ور قبول آرد همو باشد سند
- O olmadıkça Tanrı kimseye rızk vermez. İşte ben, vuslata ulaşan kişinin ahvalinden bir miktarcığını söyledim.
- بیازو ندهد کسی را حق نوال ** شمهای گفتم من از صاحبوصال
- Tanrı, ihsanını onun eline kor da acınanlara onun elinden ihsanda bulunur.
- موهبت را بر کف دستش نهد ** وز کفش آن را به مرحومان دهد
- Onun avucu ile bütünlük denizi birleşmiştir. O, neliksiz ve niteliksizdir ve tam kemal sahibidir.
- با کفش دریای کل را اتصال ** هست بیچون و چگونه و بر کمال