English    Türkçe    فارسی   

5
885-894

  • Halkın anası da odur, babası da odur, aslı da o. Ne mutlu gönlü deriden bedenden ayırt edebilen kişiye. 885
  • مادر و بابا و اصل خلق اوست  ** ای خنک آنکس که داند دل ز پوست 
  • Sen dersin ki işte, sana gönül getirdim ya. Fakat o der ki: Kutu (şehir), bu gönüllerle dopdolu.
  • تو بگویی نک دل آوردم به تو  ** گویدت پرست ازین دلها قتو 
  • Sen, bana alemin kutbu olan gönlü getir. İnsanın canının canının canının canı, o gönüldür.
  • آن دلی آور که قطب عالم اوست  ** جان جان جان جان آدم اوست 
  • İşte onun için o gönüller sultanı, nur ve ihsanlarla dolu olan gönlü beklemektedir.
  • از برای آن دل پر نور و بر  ** هست آن سلطان دلها منتظر 
  • Sen günlerce Sebzvar şehrinde gezip dolaşsan o çeşit bir gönül bulamazsın.
  • تو بگردی روزها در سبزوار  ** آنچنان دل را نیابی ز اعتبار 
  • Nihayet solmuş, pörsümüş bir gönül bulur, onu salacaya kor, o tarafa götürürsün. 890
  • پس دل پژمرده‌ی پوسیده‌جان  ** بر سر تخته نهی آن سو کشان 
  • Ey padişahlar padişahı, sana gönül getirdim. Bu Sebzvar’da bundan daha iyi gönül yoktur dersin.
  • که دل آوردم ترا ای شهریار  ** به ازین دل نبود اندر سبزوار 
  • O da der ki: A küstah, burası mezarlık mı ki buraya ölü gönül getiriyorsun?
  • گویدت این گورخانه‌ست ای جری  ** که دل مرده بدینجا آوری 
  • Yürü, padişah huylu gönlü getir ki varlık Sebzvar’ı onun yüzünden aman bulur.
  • رو بیاور آن دلی کو شاه‌خوست  ** که امان سبزوار کون ازوست 
  • Sanki o gönül, bu cihandan gizlenmiştir. Çünkü karanlık, ışıkla bir yerde bulunmaz. Birbirlerine zıttır bunlar.
  • گویی آن دل زین جهان پنهان بود  ** زانک ظلمت با ضیا ضدان بود