- Halbuki riyası, sana hoş gelen, tabiatına uygun olan kişi, dostundur. Dostundur ama Tanrı’nın dostu değil ki!
- آنک زرق او خوش آید مر ترا ** آن ولی تست نه خاص خدا
- Kim senin huyuna suyuna giderse sence ya velidir, ya peygamber.
- هر که او بر خو و بر طبع تو زیست ** پیش طبع تو ولی است و نبیست
- Yürü, hava ve hevesi bırak da bir koku al, o güzelim amber kokusunu duy. 905
- رو هوا بگذار تا بویت شود ** وان مشام خوش عبرجویت شود
- Hava ve hevesine uyarsan dimağın bozulur. Misk ve amber sence hiçbir şeye yaramaz bir hale gelir.
- از هوارانی دماغت فاسدست ** مشک و عنبر پیش مغزت کاسدست
- Bu sözün sonu gelmez, halbuki ceylanımız, ahırda bir yerden bir yere kaçıp durmada.
- حد ندارد این سخن و آهوی ما ** میگریزد اندر آخر جابجا
- Eşekler ahırındaki ceylan hikayesinin arta kalanı
- بقیهی قصهی آهو و آخر خران
- O göbeği miskli ceylan, günlerce eşek ahırında işkence çekmekteydi.
- روزها آن آهوی خوشناف نر ** در شکنجه بود در اصطبل خر
- Karaya vurmuş balık gibi can çekişmede, çırpınıp durmadaydı. Pislikle misk, adeta bir hokkaya girmişti.
- مضطرب در نزع چون ماهی ز خشک ** در یکی حقه معذب پشک و مشک
- Bir eşek diyordu ki: Ha, bu hayvanlar babası, padişahlarla beylerin huyunda susun! 910
- یک خرش گفتی که ها این بوالوحوش ** طبع شاهان دارد و میران خموش
- Başka bir eşek, onun gidip gelmesine bakıp alay ederek bir inci bulmuş, nasıl olur da ucuza satar? diyordu.
- وآن دگر تسخر زدی کز جر و مد ** گوهر آوردست کی ارزان دهد
- Bir başka eşek, söyleyin diyordu, bu naziklikle padişahın tahtına çıkıp yaslansın.
- وآن خری گفتی که با این نازکی ** بر سریر شاه شو گو متکی