- Dedi ki: Bu Allah dostunu nasıl dövüyorsun? Ey apaçık düşman bu ne haset?
- کین ولی الله را چون میزنی ** این چه حقدست ای عدو روشنی
- Kendi dininde doğru isen doğru sözlü bir adama zulmetmeye gönlün nasıl razı oluyor?
- گر ترا صدقیست اندر دین خود ** ظلم بر صادق دلت چون میدهد
- Ey kâfirlik dininde karı olan, nasıl oluyor da bir şehzadeye karşı böyle bir zanda bulunuyorsun?
- ای تو در دین جهودی مادهای ** کین گمان داری تو بر شهزادهای
- Ey ebedî lânete uğramış, ey merdut adam, daima adamı eğri büğrü gösteren aynaya bakma.
- در همه ز آیینهی کژساز خود ** منگر ای مردود نفرین ابد
- O anda Sıddıyk’ın ağzından çıkan sözleri söylesem elini ayağını kaybedersin. 1015
- آنچ آن دم از لب صدیق جست ** گر بگویم گم کنی تو پای و دست
- O hikmet kaynakları cihetsizlik makamından coşmada, dudağından Fırat gibi kaynayıp akmada idi.
- آن ینابیع الحکم همچون فرات ** از دهان او دوان از بیجهات
- Herhangi bir taştan su kaynar, akar. Bu su, taşın ne yanından gelir, ne ortasından.
- همچو از سنگی که آبی شد روان ** نه ز پهلو مایه دارد نه از میان
- Allah o taşı kendisine bir siper yapmıştır. O gök renkli suyu, o taştan akıtıp durmadadır.
- اسپر خود کرده حق آن سنگ را ** بر گشاده آب مینارنگ را
- Nitekim senin göz kaynağından da nur, hiç eksilmeden akıp durmadadır.
- همچنانک از چشمهی چشم تو نور ** او روان کردست بیبخل و فتور
- O nur, ne yağdan meydana gelir, ne deriden. Dost, yaratılışta, o gözü, nura bir vesile yapmıştır. 1020
- نه ز پیه آن مایه دارد نه ز پوست ** رویپوشی کرد در ایجاد دوست