- O hikmet kaynakları cihetsizlik makamından coşmada, dudağından Fırat gibi kaynayıp akmada idi.
- آن ینابیع الحکم همچون فرات ** از دهان او دوان از بیجهات
- Herhangi bir taştan su kaynar, akar. Bu su, taşın ne yanından gelir, ne ortasından.
- همچو از سنگی که آبی شد روان ** نه ز پهلو مایه دارد نه از میان
- Allah o taşı kendisine bir siper yapmıştır. O gök renkli suyu, o taştan akıtıp durmadadır.
- اسپر خود کرده حق آن سنگ را ** بر گشاده آب مینارنگ را
- Nitekim senin göz kaynağından da nur, hiç eksilmeden akıp durmadadır.
- همچنانک از چشمهی چشم تو نور ** او روان کردست بیبخل و فتور
- O nur, ne yağdan meydana gelir, ne deriden. Dost, yaratılışta, o gözü, nura bir vesile yapmıştır. 1020
- نه ز پیه آن مایه دارد نه ز پوست ** رویپوشی کرد در ایجاد دوست
- Kulak boşluğunda da çekici bir yel vardır. Söyleyenin yalan olsun doğru olsun sözlerini duyar anlar.
- در خلای گوش باد جاذبش ** مدرک صدق کلام و کاذبش
- O küçücük kemikteki yel nasıl bir yeldir ki söz söyleyenin harfini, sesini alıyor?
- آن چه بادست اندر آن خرد استخوان ** کو پذیرد حرف و صوت قصهخوان
- Kemikle yel ancak bir vesileden ibarettir. İki âlemde de Allah’dan başka kimse yoktur.
- استخوان و باد روپوشست و بس ** در دو عالم غیر یزدان نیست کس
- Perdesiz olarak duyan da odur söyleyen de. Çünkü “Kulaklar baştan sayılır.”
- مستمع او قایل او بیاحتجاب ** زانک الاذنان من الراس ای مثاب
- Kâfir dedi ki: Ey ikramcı adam, eğer acıyorsan para ver, al onu. G 1025
- گفت رحمت گر همیآید برو ** زر بده بستانش ای اکرامخو