- Gar gur edip duran boş buluta benzer. Ondan ne yeryüzünde bir fayda vardır, ne buğdaya bir kuvvet.
- همچو ابری خالیی پر قر و قر ** نه درو نفع زمین نه قوت بر
- Hileli ve yalan vâde gibi hani. Sonu rüsvaylıktır, fakat önü parlak görünür.
- همچو وعدهی مکر و گفتار دروغ ** آخرش رسوا و اول با فروغ
- Ondan sonra Bilâl’in elini tuttu, o mihmetin dişlerinde bir hilâle dönmüş olan dostun eline yapıştı, yola düştüler.
- بعد از آن بگرفت او دست بلال ** آن ز زخم ضرس محنت چون خلال
- O bir hilâle dönmüş de ağza yol bulmuştu, tatlı dilli birine gitmekteydi. 1060
- شد خلالی در دهانی راه یافت ** جانب شیرینزبانی میشتافت
- Zayıf, hasta bir haldeydi. Mustafa’nın yüzünü görünce sırt üstü düşüp bayıldı.
- چون بدید آن خسته روی مصطفی ** خر مغشیا فتاد او بر قفا
- Uzun müddet kendisinden geçmiş olarak öyle baygın kaldı. Kendine gelince sevincinden gözyaşları dökmeye başladı.
- تا بدیری بیخود و بیخویش ماند ** چون به خویش آمد ز شادی اشک راند
- Mustafa onu kucakladı. Ona ne bağışladı, ne ihsanlarda bulundu kim bilir?
- مصطفیاش در کنار خود کشید ** کس چه داند بخششی کو را رسید
- Sanki bir bakırdı, iksire kavuşmuş. Sanki bir müflisti, bol bir define elde etmiş.
- چون بود مسی که بر اکسیر زد ** مفلسی بر گنج پر توفیر زد
- Perişan balık denize düşmüştü, yolunu kaybetmiş kervan yol bulmuştu. 1065
- ماهی پژمرده در بحر اوفتاد ** کاروان گم شده زد بر رشاد
- Peygamberin o anda söylediği sözler, geceye söylenseydi gecelikten çıkar,
- آن خطاباتی که گفت آن دم نبی ** گر زند بر شب بر آید از شبی