- Zühal, onun elini öpme havasındadır ama kendisini bu devlete lâyık görmez. 110
- در هوای دستبوس او زحل ** لیک خود را مینبیند از محل
- Merih onun yüzünden elini ayağını incitmiş, Utarit onun vasfından yüzlerce kalem kırmıştır.
- دست و پا مریخ چندین خست ازو ** وآن عطارد صد قلم بشکست ازو
- Bütün bu yıldızlar, müneccimle, ey canı bırakıp rengi seçen!
- با منجم این همه انجم به جنگ ** کای رها کرده تو جان بگزیده رنگ
- Can odur,bizse hep rengiz, sayılar ve yazılarız. Onun düşünce yıldızı, bütün yıldızların canıdır diye savaşmaktadır.
- جان ویست و ما همه رنگ و رقوم ** کوکب هر فکر او جان نجوم
- Düşünce de nerede? O makam, tamamıyla pâk nurdur. Ey düşüncelere kapılan, bu düşünce lâfı senin için söylenmiştir.
- فکر کو آنجا همه نورست پاک ** بهر تست این لفظ فکر ای فکرناک
- Her yıldızın yücelerde bir evi vardır ama bizim yıldızımız, hiçbir eve sığmaz. 115
- هر ستاره خانه دارد در علا ** هیچ خانه در نگنجد نجم ما
- Yeri, yurdu yakan şey, nasıl olur da mekâna sığar? Haddi olmayan nur, nasıl olur da hadde girer?
- جای سوز اندر مکان کی در رود ** نور نامحدود را حد کی بود
- Fakat sevdalı ve bir zayıf kişi anlasın diye bir örnek verir, bir suretle tasvir ederler.
- لیک تمثیلی و تصویری کنند ** تا که در یابد ضعیفی عشقمند
- O şey, örnektir, onun misli değil. Bu örneği de donmuş kalmış akıl, bunu anlasın diye getirirler.
- مثل نبود لیک باشد آن مثال ** تا کند عقل مجمد را گسیل
- Akıl keskindir ama ayağı gevşektir. Çünkü gönlü yıkıktır, bedeni sağlam.
- عقل سر تیزست لیکن پای سست ** زانک دل ویران شدست و تن درست