- Hani bir kervan bir köye gelip çatmış, orada açık bir kapı görmüştü.
- آنچنان که کاروانی میرسید ** در دهی آمد دری را باز دید
- Kervan halkından biri bu kocakarı soğuğunda eşyamızı buraya atalım, birkaç gün burada kalalım dedi.
- آن یکی گفت اندرین برد العجوز ** تا بیندازیم اینجا چند روز
- İçeriden bir ses geldi: Hayır ,neyiniz varsa önce dışarıya bırakın da ondan sonra içeri girin.
- بانگ آمد نه بینداز از برون ** وانگهانی اندر آ تو اندرون
- Atılması gereken ne varsa dışarıya at da öyle gel. Onlarla içeriye girmeye kalkışma ki bu meclis pek yüce bir meclistir.
- هم برون افکن هر آنچ افکندنیست ** در میا با آن کای ن مجلس سنیست
- Hilâl, gönlü üstat, ruhu aydın bir zattı. İnanmış bir adamın kuluydu, ona seyislik etmekteydi. 1135
- بد هلال استاددل جانروشنی ** سایس و بندهی امیری مومنی
- Ahırda seyislik ediyordu, ay, kuldu, köleydi ama hakikatte padişahlar padişahıydı.
- سایسی کردی در آخر آن غلام ** لیک سلطان سلاطین بنده نام
- Beyin, kölesinden haberi bile yoktur. Çünkü ona ancak şeytanın Âdem’e baktığı gibi bakıyordu.
- آن امیر از حال بنده بیخبر ** که نبودش جز بلیسانه نظر
- Ancak su ve toprak görüyordu, ondaki defineden haberi yoktu. Beş duyguyla altı ciheti görüyordu, beş duygunun aslını değil.
- آب و گل میدید و در وی گنج نه ** پنج و شش میدید و اصل پنج نه
- Toprağın rengi meydandaydı, din nuru görünmüyordu. Her peygamber âlemde böyleydi.
- رنگ طین پیدا و نور دین نهان ** هر پیمبر این چنین بد در جهان
- Birisi minareyi görür, minaredeki kuşu göremez. Minaredeki hünerli doğanı gözü alamaz. 1140
- آن مناره دید و در وی مرغ نی ** بر مناره شاهبازی پر فنی