- Toprağın rengi meydandaydı, din nuru görünmüyordu. Her peygamber âlemde böyleydi.
- رنگ طین پیدا و نور دین نهان ** هر پیمبر این چنین بد در جهان
- Birisi minareyi görür, minaredeki kuşu göremez. Minaredeki hünerli doğanı gözü alamaz. 1140
- آن مناره دید و در وی مرغ نی ** بر مناره شاهبازی پر فنی
- İkincisi, kanatlarını çırpan kuşu görür, fakat kuşun ağzındaki tüyü göremez.
- وان دوم میدید مرغی پرزنی ** لیک موی اندر دهان مرغ نی
- Allah nuru ile bakansa hem kuşu görür, hem ağzındaki tüyü.
- وانک او ینظر به نور الله بود ** هم ز مرغ و هم ز مو آگاه بود
- Öbürüne der ki: Tüyü gör tüyü. Tüyü göremedikçe düğüm açılmaz.
- گفت آخر چشم سوی موی نه ** تا نبینی مو بنگشاید گره
- Birisi insanı nakışlarla bezenmiş balçıktan bir suret görür öbürü ilim ve amelle dolu bir balçık!
- آن یکی گل دید نقشین دو وحل ** وآن دگر گل دید پر علم و عمل
- Beden minaredir, ilim ve ibadet kuşa benzer, onu ister üç yüz tane say ister iki tane. 1145
- تن مناره علم و طاعت همچو مرغ ** خواه سیصد مرغگیر و یا دو مرغ
- Orta görüşlü adam, yalnız kuşu görür, kuştan başka önde, artta hiçbir şey göremez.
- مرد اوسط مرغبینست او و بس ** غیر مرغی مینبیند پیش و پس
- Tüyse, kuşta gizli olan tüydür, kuşun canı onunla kaimdir.
- موی آن نور نیست پنهان آن مرغ ** هیچ عاریت نباشد کار او
- مرغ کان مویست درمنقار او ** هیچ عاریت نباشد کار او