- O ihsan sahibi ahırda tam dokuz gün yattı. Hiç kimse halini bilmiyordu.
- خفته نه روز اندر آخر محسنی ** هیچ کس از حال او آگاه نی
- Er olan, erlere padişahlar padişahı kesilen, kendisini yüzlerce akıl, bir deniz gibi kaplayan,
- آنک کس بود و شهنشاه کسان ** عقل صد چون قلزمش هر جا رسان
- Peygambere vahiy geldi, Allah merhameti dertlilere derman oldu, iştiyakını çeken Hilâl hastadır.
- وحیش آمد رحم حق غمخوار شد ** که فلان مشتاق تو بیمار شد
- Mustafa kadri yüce Hilâl’i görmek, ona geçmiş olsun deyip hatırını sormak için o tarafa doğru yola çıktı. 1155
- مصطفی بهر هلال با شرف ** رفت از بهر عیادت آن طرف
- O ay, vahiy güneşinin ardına düşmüş, sahabe de yıldızlar gibi onun ardınca gitmedeydi.
- در پی خورشید وحی آن مه دوان ** وآن صحابه در پیش چون اختران
- Ay “Sahabem yıldızlara benzer. İyilere, doğru yolu gösterirler, azgınları taşlarlar” diyordu.
- ماه میگوید که اصحابی نجوم ** للسری قدوه و للطاغی رجوم
- Beye, o padişah geldi dediler. Neşesinden çılgın bir halde yerinden sıçradı.
- میر را گفتند که آن سلطان رسید ** او ز شادی بیدل و جان برجهید
- O padişahlar padişahını, kendisi için gelmiş sanıp sevinçten ellerini çırptı.
- برگمان آن ز شادی زد دو دست ** کان شهنشه بهر او میر آمدست
- Aşağıya inip muştucuya canlar saçıyordu âdeta. 1160
- چون فرو آمد ز غرفه آن امیر ** جان همیافشاند پامزد بشیر
- Yeri öptü, selâm verdi. Yüzü, sevincinden gül gibi kızarmıştı.
- پس زمینبوس و سلام آورد او ** کرد رخ را از طرب چون ورد او