- O ay, vahiy güneşinin ardına düşmüş, sahabe de yıldızlar gibi onun ardınca gitmedeydi.
- در پی خورشید وحی آن مه دوان ** وآن صحابه در پیش چون اختران
- Ay “Sahabem yıldızlara benzer. İyilere, doğru yolu gösterirler, azgınları taşlarlar” diyordu.
- ماه میگوید که اصحابی نجوم ** للسری قدوه و للطاغی رجوم
- Beye, o padişah geldi dediler. Neşesinden çılgın bir halde yerinden sıçradı.
- میر را گفتند که آن سلطان رسید ** او ز شادی بیدل و جان برجهید
- O padişahlar padişahını, kendisi için gelmiş sanıp sevinçten ellerini çırptı.
- برگمان آن ز شادی زد دو دست ** کان شهنشه بهر او میر آمدست
- Aşağıya inip muştucuya canlar saçıyordu âdeta. 1160
- چون فرو آمد ز غرفه آن امیر ** جان همیافشاند پامزد بشیر
- Yeri öptü, selâm verdi. Yüzü, sevincinden gül gibi kızarmıştı.
- پس زمینبوس و سلام آورد او ** کرد رخ را از طرب چون ورد او
- Buyurun, dedi, yurdumuzu şereflendirin de burası cennete dönsün.
- گفت بسمالله مشرف کن وطن ** تا که فردوسی شود این انجمن
- Evim, gökyüzünden üstün olsun, çünkü zamanın kutbunu gördüm.
- تا فزاید قصر من بر آسمان ** که بدیدم قطب دوران زمان
- O hürmete değer sultan, onu azarlar gibi dedi ki: Ben seni görmeye gelmedim.
- گفتش از بهر عتاب آن محترم ** من برای دیدن تو نامدم
- Bey; ruhum sana feda olsun, dedi, hattâ ruh da nedir ki? Lütuf et, bu geliş kimin için? Söyle. 1165
- گفت روحم آن تو خود روح چیست ** هین بفرما کین تجشم بهر کیست