English    Türkçe    فارسی   

6
1161-1170

  • Yeri öptü, selâm verdi. Yüzü, sevincinden gül gibi kızarmıştı.
  • پس زمین‌بوس و سلام آورد او  ** کرد رخ را از طرب چون ورد او 
  • Buyurun, dedi, yurdumuzu şereflendirin de burası cennete dönsün.
  • گفت بسم‌الله مشرف کن وطن  ** تا که فردوسی شود این انجمن 
  • Evim, gökyüzünden üstün olsun, çünkü zamanın kutbunu gördüm.
  • تا فزاید قصر من بر آسمان  ** که بدیدم قطب دوران زمان 
  • O hürmete değer sultan, onu azarlar gibi dedi ki: Ben seni görmeye gelmedim.
  • گفتش از بهر عتاب آن محترم  ** من برای دیدن تو نامدم 
  • Bey; ruhum sana feda olsun, dedi, hattâ ruh da nedir ki? Lütuf et, bu geliş kimin için? Söyle. 1165
  • گفت روحم آن تو خود روح چیست  ** هین بفرما کین تجشم بهر کیست 
  • Söyle de senin lütuf ve ihsan bağına dikilmiş bir fidan olan o zatın ayaklarına toprak olayım.
  • تا شوم من خاک پای آن کسی  ** که به باغ لطف تستش مغرسی 
  • Mustafa, arşın Hilâl’i nerede? Tevazuundan ay ışığı gibi yerlere döşenen.
  • پس بگفتش کان هلال عرش کو  ** هم‌چو مهتاب از تواضع فرش کو 
  • Kullukta gizlenen padişah, o sırları duymak için dünyaya gelmiş er nerede?
  • آن شهی در بندگی پنهان شده  ** بهر جاسوسی به دنیا آمده 
  • O bizim kulumuz, seyisimiz deme. Şunu bil ki define yıkık yerlerdedir.
  • تو مگو کو بنده و آخرجی ماست  ** این بدان که گنج در ویرانه‌هاست 
  • Binlerce dolunay, ayaklarının altına döşenmiş olan Hilâl, hastalıkla ne âlemde acaba? dedi. 1170
  • ای عجب چونست از سقم آن هلال  ** که هزاران بدر هستش پای‌مال