- Yeri öptü, selâm verdi. Yüzü, sevincinden gül gibi kızarmıştı.
- پس زمینبوس و سلام آورد او ** کرد رخ را از طرب چون ورد او
- Buyurun, dedi, yurdumuzu şereflendirin de burası cennete dönsün.
- گفت بسمالله مشرف کن وطن ** تا که فردوسی شود این انجمن
- Evim, gökyüzünden üstün olsun, çünkü zamanın kutbunu gördüm.
- تا فزاید قصر من بر آسمان ** که بدیدم قطب دوران زمان
- O hürmete değer sultan, onu azarlar gibi dedi ki: Ben seni görmeye gelmedim.
- گفتش از بهر عتاب آن محترم ** من برای دیدن تو نامدم
- Bey; ruhum sana feda olsun, dedi, hattâ ruh da nedir ki? Lütuf et, bu geliş kimin için? Söyle. 1165
- گفت روحم آن تو خود روح چیست ** هین بفرما کین تجشم بهر کیست
- Söyle de senin lütuf ve ihsan bağına dikilmiş bir fidan olan o zatın ayaklarına toprak olayım.
- تا شوم من خاک پای آن کسی ** که به باغ لطف تستش مغرسی
- Mustafa, arşın Hilâl’i nerede? Tevazuundan ay ışığı gibi yerlere döşenen.
- پس بگفتش کان هلال عرش کو ** همچو مهتاب از تواضع فرش کو
- Kullukta gizlenen padişah, o sırları duymak için dünyaya gelmiş er nerede?
- آن شهی در بندگی پنهان شده ** بهر جاسوسی به دنیا آمده
- O bizim kulumuz, seyisimiz deme. Şunu bil ki define yıkık yerlerdedir.
- تو مگو کو بنده و آخرجی ماست ** این بدان که گنج در ویرانههاست
- Binlerce dolunay, ayaklarının altına döşenmiş olan Hilâl, hastalıkla ne âlemde acaba? dedi. 1170
- ای عجب چونست از سقم آن هلال ** که هزاران بدر هستش پایمال