- O bizim kulumuz, seyisimiz deme. Şunu bil ki define yıkık yerlerdedir.
- تو مگو کو بنده و آخرجی ماست ** این بدان که گنج در ویرانههاست
- Binlerce dolunay, ayaklarının altına döşenmiş olan Hilâl, hastalıkla ne âlemde acaba? dedi. 1170
- ای عجب چونست از سقم آن هلال ** که هزاران بدر هستش پایمال
- Bey; hastalığından haberim yok ama dedi, birkaç gündür yanıma gelmedi.
- گفت از رنجش مرا آگاه نیست ** لیک روزی چند بر درگاه نیست
- O, atlarla katırlarla düşer kalkar, seyis olduğu için şu ahırda yatar.
- صحبت او با ستور و استرست ** سایس است و منزلش این آخرست
- Mustafa aleyhisselâm’ın, Hilâl’e geçmiş olsun demek için o beyin ahırına girmesi ve –Allah razı olsun—Hilâl’e iltifatta bulunması.
- در آمدن مصطفی علیهالسلام از بهر عیادت هلال در ستورگاه آن امیر و نواختن مصطفی هلال را رضی الله عنه
- Peygamber, Hilâl’i görmek üzere ahıra girdi araştırmaya başladı.
- رفت پیغامبر به رغبت بهر او ** اندر آخر وآمد اندر جست و جو
- Ahır karanlık, pis ve berbattı. Fakat ülfet zamanı gelip çatınca bu kötülüklerin hepsi ortadan kalktı.
- بود آخر مظلم و زشت و پلید ** وین همه برخاست چون الفت رسید
- O erkek aslan, Yusuf’un kokusunu alan Yakup gibi Peygamberin kokusunu aldı. 1175
- بوی پیغامبر ببرد آن شیر نر ** همچنانک بوی یوسف را پدر
- Mucizeler, imana sebep olmaz, sıfatları çeken cinsiyet kokusudur.
- موجب ایمان نباشد معجزات ** بوی جنسیت کند جذب صفات
- Mucizeler, düşmanı kahretmek içindir. Halbuki cinsiyet kokusu, gönül almaya insanı âşık etmeye sebep olur.
- معجزات از بهر قهر دشمنست ** بوی جنسیت پی دل بردنست
- Mucizeler, düşmanı kahreder ama dostu değil. Hiç dostun boynu bağlanır mı?
- قهر گردد دشمن اما دوست نی ** دوست کی گردد ببسته گردنی