- Vay ona iştiyak çekenlere, vay ona ümit bağlayanlara, vay onların ebedi hasretine! 1200
- وای بر مشتاق و بر اومید او ** حسرتا بر حسرت جاوید او
- Suyun yüzlerce lütfu vardır, yüzlerce ihsanı vardır. Pislikleri kabul eder vesselâm.
- آب دارد صد کرم صد احتشام ** که پلیدان را پذیرد والسلام
- Ey Hak ziyası Hüsamettin, nur seni kötü kuşlardan korur, gözetip bekler.
- ای ضیاء الحق حسامالدین که نور ** پاسبان تست از شر الطیور
- Ey yarasalardan gizli olan güneş, Allah nuru ve onun yücelişi, senin gözcün, bekçindir.
- پاسبان تست نور و ارتقاش ** ای تو خورشید مستر از خفاش
- Güneşin yüzündeki perde, ancak parlaklığının fazlalığı ve ışığının keskin ve şiddetli oluşudur.
- چیست پرده پیش روی آفتاب ** جز فزونی شعشعه و تیزی تاب
- Güneşin perdesi de Allah nurudur. Ondan nasipsiz olan yarasadır, gecedir. 1205
- پردهی خورشید هم نور ربست ** بینصیب از وی خفاشست و شبست
- Her ikisi de güneşten uzakta ve perde ardında kaldığından ya yüzleri kararmıştır, yahut da donup kalmışlardır.
- هر دو چون در بعد و پرده ماندهاند ** یا سیهرو یا فسرده ماندهاند
- Hilâl’e ait hikâyenin bir kısmını yazdım. Şimdi de dolunaya ait hikâyeyi dile getir.
- چون نبشتی بعضی از قصهی هلال ** داستان بدر آر اندر مقال
- Hilâl’le dolunay birdir. İkilikten, noksandan, gidilmeden uzaktır onlar.
- آن هلال و بدر دارند اتحاد ** از دوی دورند و از نقص و فساد
- Hilâl hakikatte noksan kabul etmez, görünüşteki noksan, yavaş yavaş dolunay haline gelmek,kemal bulmaktır.
- آن هلال از نقص در باطن بریست ** آن به ظاهر نقص تدریج آوریست