- Sükût âlemi gelir çatar. Bari sen, o gelmeden sus. Vay o kişiye ki ölümle ünsiyeti yoktur!
- عالم خاموشی آید پیش بیست ** وای آنک در درون انسیش نیست
- Gönlünü bir iki günceğiz cilâla da o aynayı kendine defter edin.
- صیقلی کن یک دو روزی سینه را ** دفتر خود ساز آن آیینه را
- Sahip kıran Yusuf’un sayesinde Züleyha yeni baştan gençleşti.
- که ز سایهی یوسف صاحبقران ** شد زلیخای عجوز از سر جوان
- Kocakarı soğuğunun o soğukluğu, temmuz güneşiyle değişiverir.
- میشود مبدل به خورشید تموز ** آن مزاح بارد برد العجوز
- Meryem’in sızıldanışıyla kurumuş hurma dalı yeşerir, hurma verir. 1290
- میشود مبدل بسوز مریمی ** شاخ لب خشکی به نخلی خرمی
- A kocakarı, kaza ve kaderle niceye bir savaşıp duracaksın, geçmişi bırak da eldekini ara.
- ای عجوزه چند کوشی با قضا ** نقد جو اکنون رها کن ما مضی
- Mademki yüzünün güzelleşmesine imkân yok; ister allık sür, ister kara mürekkep!
- چون رخت را نیست در خوبی امید ** خواه گلگونه نه و خواهی مداد
- Hekimin iyileşmesinden ümit kestiği hasta
- حکایت آن رنجور کی طبیب درو اومید صحت ندید
- Birisi hastalandı. Hekime gidip dedi ki: Nabzımı ele al da,
- آن یکی رنجور شد سوی طبیب ** گفت نبضم را فرو بین ای لبیب
- İçimdeki derdi anla. Çünkü nabızdaki damar, kalbe ulaşır.
- که ز نبض آگه شوی بر حال دل ** که رگ دستست با دل متصل
- Kalp görünmez, kayıptır. Onun hali, nabızdan anlaşılır, çünkü nabızla ilişiği vardır. 1295
- چونک دل غیبست خواهی زو مثال ** زو بجو که با دلستش اتصال