- Hastaya, Allahnın dediği gibi âdeta “Dilediğinizi yapın” dedi.
- این چنین رنجور را گفت ای عمو ** حق تعالی اعملوا ما شتم
- Hasta âlâ dedi, haydi sen git, hayra karşı. Ben ırmak kıyısına seyre gidiyorum.
- گفت رو هین خیر بادت جان عم ** من تماشای لب جو میروم
- Kendisine sıhhatten bir kapı açılsın, iyileşsin diye gönlünün dilediğince ırmak kıyısında gezinip duruyordu.
- بر مراد دل همیگشت او بر آب ** تا که صحت را بیابد فتح باب
- Su kenarında bir sofi oturmuş, elini yüzünü yıkıyor, temizken bir kat daha temiz oluyordu.
- بر لب جو صوفیی بنشسته بود ** دست و رو میشست و پاکی میفزود
- Hasta sofinin kafasını görünce hülyaya kapıldı, içinden bir sille vurmak isteği coştu. 1330
- او قفااش دید چون تخییلیی ** کرد او را آرزوی سیلیی
- Bulgur aşına tapan sofinin kellesine vurmak için elini kaldırdı.
- بر قفای صوفی حمزهپرست ** راست میکرد از برای صفع دست
- Hekim, içinden geçeni yapmazsan o, sana dert olur dedi.
- کارزو را گر نرانم تا رود ** آن طبیبم گفت کان علت شود
- Allah da “Kendinizi, elinizle, tehlikeye atmayın” buyurmuştur. Hele bir sille aşk edeyim.
- سیلیش اندر برم در معرکه ** زانک لا تلقوا بایدی تهلکه
- Bu sabır ve perhiz, bir tehlikedir. Başkaları gibi çekinme, bir iyice vur bakalım diyordu.
- تهلکهست این صبر و پرهیز ای فلان ** خوش بکوبش تن مزن چون دیگران
- Silleyi aşk edince sofinin kellesinden şırrak diye bir ses çıktı. Sofi, hey asi kaltaban diye bağırdı. 1335
- چون زدش سیلی برآمد یک طراق ** گفت صوفی هی هی ای قواد عاق