English    Türkçe    فارسی   

6
1328-1337

  • Kendisine sıhhatten bir kapı açılsın, iyileşsin diye gönlünün dilediğince ırmak kıyısında gezinip duruyordu.
  • بر مراد دل همی‌گشت او بر آب  ** تا که صحت را بیابد فتح باب 
  • Su kenarında bir sofi oturmuş, elini yüzünü yıkıyor, temizken bir kat daha temiz oluyordu.
  • بر لب جو صوفیی بنشسته بود  ** دست و رو می‌شست و پاکی می‌فزود 
  • Hasta sofinin kafasını görünce hülyaya kapıldı, içinden bir sille vurmak isteği coştu. 1330
  • او قفااش دید چون تخییلیی  ** کرد او را آرزوی سیلیی 
  • Bulgur aşına tapan sofinin kellesine vurmak için elini kaldırdı.
  • بر قفای صوفی حمزه‌پرست  ** راست می‌کرد از برای صفع دست 
  • Hekim, içinden geçeni yapmazsan o, sana dert olur dedi.
  • کارزو را گر نرانم تا رود  ** آن طبیبم گفت کان علت شود 
  • Allah da “Kendinizi, elinizle, tehlikeye atmayın” buyurmuştur. Hele bir sille aşk edeyim.
  • سیلیش اندر برم در معرکه  ** زانک لا تلقوا بایدی تهلکه 
  • Bu sabır ve perhiz, bir tehlikedir. Başkaları gibi çekinme, bir iyice vur bakalım diyordu.
  • تهلکه‌ست این صبر و پرهیز ای فلان  ** خوش بکوبش تن مزن چون دیگران 
  • Silleyi aşk edince sofinin kellesinden şırrak diye bir ses çıktı. Sofi, hey asi kaltaban diye bağırdı. 1335
  • چون زدش سیلی برآمد یک طراق  ** گفت صوفی هی هی ای قواد عاق 
  • Ona iki üç yumruk vurmak, sakalını, bıyığını yolmak istedi ama vazgeçti.
  • خواست صوفی تا دو سه مشتش زند  ** سبلت و ریشش یکایک بر کند 
  • Halk da hastadır, hummalıdır, çaresizdir. Şeytanın igvasıyla böyle sille vurur durur.
  • خلق رنجور دق و بیچاره‌اند  ** وز خداع دیو سیلی باره‌اند