- Fakat bu tabiat âleminin ötesinde öyle haberler, öyle bilgiler vardır ki bu canlar, o meydan da cansız bir hale gelirler.
- چون خبرها هست بیرون زین نهاد ** باشد این جانها در آن میدان جماد
- Bunlardan haberdar olmayan can, Allah tapısına mazhar oldu... Canların canı ise Allah’ya mazhar oldu.
- جان اول مظهر درگاه شد ** جان جان خود مظهر الله شد
- Melekler de tamamı ile akıldan, candan ibarettiler. Fakat yeni bir can geldi. Âdem yaratıldı mı onun karşısında beden haline geldiler.
- آن ملایک جمله عقل و جان بدند ** جان نو آمد که جسم آن بدند
- Kutluluktan o canı gördüler, ten gibi o ruha hizmetçi kesildiler.
- از سعادت چون بر آن جان بر زدند ** همچو تن آن روح را خادم شدند
- Şeytana gelince, canla başla ondan baş çekti, canla birleşmedi, çünkü ölü bir uzuvdu. 155
- آن بلیس از جان از آن سر برده بود ** یک نشد با جان که عضو مرده بود
- Canı olmadığı için Âdem’e feda olmadı... Kırık bir eldi, cana itaat etmedi.
- چون نبودش آن فدای آن نشد ** دست بشکسته مطیع جان نشد
- Fakat o uzvu kırıldıysa cana bir noksan gelmedi ya. Canın elindedir bu, onu yine yaratabilir.
- جان نشد ناقص گر آن عضوش شکست ** کان بدست اوست تواند کرد هست
- Başka bir sır daha var, fakat bunu duyacak kulak nerede? O şekeri yiyecek dudu kuşu hani?
- سر دیگر هست کو گوش دگر ** طوطیی کو مستعد آن شکر
- Has dudulara pek bol, pek değerli şeker var ama aşağılık dudular, o taraftan göz yummuşlar.
- طوطیان خاص را قندیست ژرف ** طوطیان عام از آن خور بسته طرف
- Yalnız sureti derviş olan, o zekâtı, o arılığı nereden tadacak. O, mânadır, faûlün fâilât değil. 160
- کی چشد درویش صورت زان زکات ** معنیست آن نه فعولن فاعلات