- Fakat o uzvu kırıldıysa cana bir noksan gelmedi ya. Canın elindedir bu, onu yine yaratabilir.
- جان نشد ناقص گر آن عضوش شکست ** کان بدست اوست تواند کرد هست
- Başka bir sır daha var, fakat bunu duyacak kulak nerede? O şekeri yiyecek dudu kuşu hani?
- سر دیگر هست کو گوش دگر ** طوطیی کو مستعد آن شکر
- Has dudulara pek bol, pek değerli şeker var ama aşağılık dudular, o taraftan göz yummuşlar.
- طوطیان خاص را قندیست ژرف ** طوطیان عام از آن خور بسته طرف
- Yalnız sureti derviş olan, o zekâtı, o arılığı nereden tadacak. O, mânadır, faûlün fâilât değil. 160
- کی چشد درویش صورت زان زکات ** معنیست آن نه فعولن فاعلات
- İsa’nın eşeğinden şeker esirgnemez ama eşek, yaradılış bakımından otu beğenir.
- از خر عیسی دریغش نیست قند ** لیک خر آمد به خلقت که پسند
- Şeker, eşeği neşelendirseydi önüne kantarla şeker dökülürdü.
- قند خر را گر طرب انگیختی ** پیش خر قنطار شکر ریختی
- “Onların ağızlarını mühürledik” âyetinin mânasını bil. Yolcuya bu, mühim bir şeydir.
- معنی نختم علی افواههم ** این شناس اینست رهرو را مهم
- Bunu bil de belki peygamberlerin sonuncusunun yolu hürmetine ağızdan o kuvvetli mühür kaldırılır.
- تا ز راه خاتم پیغامبران ** بوک بر خیزد ز لب ختم گران
- Peygamberlerden kalan mühürleri, Ahmed’in dini hürmetine kaldırdılar. 165
- ختمهایی که انبیا بگذاشتند ** آن بدین احمدی برداشتند
- Açılmamış kilitleri vardı; onlar, “İnna fettehna” eliyle açıldı.
- قفلهای ناگشاده مانده بود ** از کف انا فتحنا برگشود