- Has dudulara pek bol, pek değerli şeker var ama aşağılık dudular, o taraftan göz yummuşlar.
- طوطیان خاص را قندیست ژرف ** طوطیان عام از آن خور بسته طرف
- Yalnız sureti derviş olan, o zekâtı, o arılığı nereden tadacak. O, mânadır, faûlün fâilât değil. 160
- کی چشد درویش صورت زان زکات ** معنیست آن نه فعولن فاعلات
- İsa’nın eşeğinden şeker esirgnemez ama eşek, yaradılış bakımından otu beğenir.
- از خر عیسی دریغش نیست قند ** لیک خر آمد به خلقت که پسند
- Şeker, eşeği neşelendirseydi önüne kantarla şeker dökülürdü.
- قند خر را گر طرب انگیختی ** پیش خر قنطار شکر ریختی
- “Onların ağızlarını mühürledik” âyetinin mânasını bil. Yolcuya bu, mühim bir şeydir.
- معنی نختم علی افواههم ** این شناس اینست رهرو را مهم
- Bunu bil de belki peygamberlerin sonuncusunun yolu hürmetine ağızdan o kuvvetli mühür kaldırılır.
- تا ز راه خاتم پیغامبران ** بوک بر خیزد ز لب ختم گران
- Peygamberlerden kalan mühürleri, Ahmed’in dini hürmetine kaldırdılar. 165
- ختمهایی که انبیا بگذاشتند ** آن بدین احمدی برداشتند
- Açılmamış kilitleri vardı; onlar, “İnna fettehna” eliyle açıldı.
- قفلهای ناگشاده مانده بود ** از کف انا فتحنا برگشود
- O, bu dünyada da şefaatçidir, o dünyada da, bu dünyada insanı dine götürür, o dünyada cennetlere.
- او شفیع است این جهان و آن جهان ** این جهان زی دین و آنجا زی جنان
- Bu dünyada “Sen onlara yol göster” der; o dünyada “Sen onlara ay gibi yüzünü göster” der.
- این جهان گوید که تو رهشان نما ** وآن جهان گوید که تو مهشان نما