English    Türkçe    فارسی   

6
1594-1603

  • Varını yoğunu sükût diyarına çek. Nişan arıyorsan kendini nişane yapmaya kalkışma.
  • رختها را سوی خاموشی کشان  ** چون نشان جویی مکن خود را نشان 
  • Peygamber dedi ki: Bil ki karanlıkta yıldızlar nasıl yol gösterirse dostlar da elemler, sıkıntılar denizinde öyle yol gösterir. 1595
  • گفت پیغامبر که در بحر هموم  ** در دلالت دان تو یاران را نجوم 
  • Gözü yıldızlara dik, yol ara. Söz, bakışı bulandırır, sus, söylenme.
  • چشم در استارگان نه ره بجو  ** نطق تشویش نظر باشد مگو 
  • İki doğru söz söyledin mi, uydurma söz de ona uyar, ulanır gider.
  • گر دو حرف صدق گویی ای فلان  ** گفت تیره در تبع گردد روان 
  • Söz, sözü açar derler; hiç duymadın mı bu lâfı?
  • این نخواندی کالکلام ای مستهام  ** فی شجون حره جر الکلام 
  • Sakın doğru söze de girişeyim deme. Çünkü söz, doğrudan eğriye gidiverir.
  • هین مشو شارع در آن حرف رشد  ** که سخن زو مر سخن را می‌کشد 
  • Ağzını açtın mı artık söz, senin elinde değildir. Sâf sözün ardından bulanık söz de akar. 1600
  • نیست در ضبطت چو بگشادی دهان  ** از پی صافی شود تیره روان 
  • Fakat Allah vahyinin yolunda mâsum olanın sözleri, tamımı ile sâftır, onun için böyle dam ağzını açar, söze başlarsa caizdir.
  • آنک معصوم ره وحی خداست  ** چون همه صافست بگشاید رواست 
  • Çünkü peygamber, kendi heva ve hevesinden söz söylemez. Allah mâsumundan heva ve heves doğar mı hiç?
  • زانک ما ینطق رسول بالهوی  ** کی هوا زاید ز معصوم خدا 
  • Hal sahibi ol da söz söyle; bu suretle de benim gibi söze düşkün olma!
  • خویشتن را ساز منطیقی ز حال  ** تا نگردی هم‌چو من سخره‌ی مقال 
  • Sofinin, kadıdan sorusu
  • سال کردن آن صوفی قاضی را