English    Türkçe    فارسی   

6
1598-1607

  • Söz, sözü açar derler; hiç duymadın mı bu lâfı?
  • این نخواندی کالکلام ای مستهام  ** فی شجون حره جر الکلام 
  • Sakın doğru söze de girişeyim deme. Çünkü söz, doğrudan eğriye gidiverir.
  • هین مشو شارع در آن حرف رشد  ** که سخن زو مر سخن را می‌کشد 
  • Ağzını açtın mı artık söz, senin elinde değildir. Sâf sözün ardından bulanık söz de akar. 1600
  • نیست در ضبطت چو بگشادی دهان  ** از پی صافی شود تیره روان 
  • Fakat Allah vahyinin yolunda mâsum olanın sözleri, tamımı ile sâftır, onun için böyle dam ağzını açar, söze başlarsa caizdir.
  • آنک معصوم ره وحی خداست  ** چون همه صافست بگشاید رواست 
  • Çünkü peygamber, kendi heva ve hevesinden söz söylemez. Allah mâsumundan heva ve heves doğar mı hiç?
  • زانک ما ینطق رسول بالهوی  ** کی هوا زاید ز معصوم خدا 
  • Hal sahibi ol da söz söyle; bu suretle de benim gibi söze düşkün olma!
  • خویشتن را ساز منطیقی ز حال  ** تا نگردی هم‌چو من سخره‌ی مقال 
  • Sofinin, kadıdan sorusu
  • سال کردن آن صوفی قاضی را 
  • Sofi dedi ki: Mademki altın, bir madendendir. Neden bunda fayda var, onda zarar?
  • گفت صوفی چون ز یک کانست زر  ** این چرا نفعست و آن دیگر ضرر 
  • Hepsi bir elden geldiği halde neden bunun aklı başında, öbürü sarhoş? 1605
  • چونک جمله از یکی دست آمدست  ** این چرا هوشیار و آن مست آمدست 
  • Bu ırmaklar, hep bir denizden akıyor da neden bu tatlı, öbürü ağza zehir gibi gelmede.
  • چون ز یک دریاست این جوها روان  ** این چرا نوش است و آن زهر دهان 
  • Bütün nurlar, ebedîlik güneşindedir de doğru sabahla, yalancı aydınlık nasıl meydana geliyor?
  • چون همه انوار از شمس بقاست  ** صبح صادق صبح کاذب از چه خاست