- Yürü, aklına böyle mağrur olma. Onun hileleriyle sen de kendini kaybedersin dediler.
- رو به عقل خود چنین غره مباش ** که شوی یاوه تو در تزویرهاش
- Türk, büsbütün kızdı, benden ne yeni, ne eski hiçbir şey alamaz diye bahse girişti.
- گرمتر شد ترک و بست آنجا گرو ** که نیارد برد نی کهنه نی نو
- Tamah edenler de onu büsbütün kızdırdılar. Bahse girip ağzını açarak dedi ki:
- مطمعانش گرمتر کردند زود ** او گرو بست و رهان را بر گشود
- Şu Arap atım rehin olsun. Benden hileyle kumaş çalabilirse at sizin olur.
- که گرو این مرکب تازی من ** بدهم ار دزدد قماشم او به فن
- Fakat hile yapamaz, çalamazsa ben sizden bir at alırım. 1680
- ور نتواند برد اسپی از شما ** وا ستانم بهر رهن مبتدا
- Türk, o gece kızgınlığından uyuyamadı. Hırsızın hayali ile savaşıp durmaktaydı.
- ترک را آن شب نبرد از غصه خواب ** با خیال دزد میکرد او حراب
- Sabah çağı bir atlas kumaşı koltukladı, çarşıya o hilebazın dükkânına gitti.
- بامدادان اطلسی زد در بغل ** شد به بازار و دکان آن دغل
- Terziye selâm verdi. Usta hemen yerinden kalkıp selâmını aldı, merhaba hoş geldin dedi.
- پس سلامش کرد گرم و اوستاد ** جست از جا لب به ترحیبش گشاد
- Türk’e haddinden fazla saygı gösterdi, hal ve hatır sordu, kendisini sevdirdi.
- گرم پرسیدش ز حد ترک بیش ** تا فکند اندر دل او مهر خویش
- Türk, ondan bu bülbül gibi çilemeyi görünce o İstanbul atlasını terzinin önüne attı. 1685
- چون بدید از وی نوای بلبلی ** پیشش افکند اطلس استنبلی